SAN'A
Karalamalar gibiyim ,
Atmosfere yazdığım küçük küçük kelimeler gibi,
Bir orada bir burada.
Yükselip yükselip bir yere düşüyorlar da,
Sen okuyorsun ya...
Az yazabilirim,
Öz yazabilirim,
Yazmaya da bilirim.
Valizim hazır, notlarım cebimde, ruhumu da alıp gidiyorum.
Sendeyim SANma.
Yazmadıklarımı da okuSAN'a
TırTıl
14 Aralık 2012 Cuma
26 Kasım 2012 Pazartesi
AĞLA BENİ
Sigarasını mı yaşadıklarını mı içiyordu adam belli değil. Bir ileri bir
geri voltalar attığı salondan dar bir koridormuşçasına geçtiği, evin, aslında
hayatının koridorlarını geçti. Kapısı aralık odanın başında durdu. Söyleyeceği
sözleri toparladı, yutkundu ve içeri girdi.
Kadın boşluktaki
gözlerini yine boşluğa bakar gibi ama aslında adamın içini deler gibi baktı.
Bacaklarını yukarı çekmiş, tutunamadığı her halinden belli hayata anne karnı
huzuruyla yapışmaya çalışıyordu…
Hazırladığı hiç bir cümlenin
yetemeyeceğini hissetti adam. Yutkundu yine. Sözler bu işi çözemeyecekti,
belliydi. Tenis oynadıkları günler de öyleydi. Sessiz, sözsüz ama neşeli günler. Hamlelerini her zaman
karşılamıştı kadın. Her türlü ters köşede canını dişine takıp savuşturduğu
hamlelerini anımsadı birden, kahkahalar atarak hem de… Güzel kadın güzel
oynuyordu. Yenildiğinde sorduğu soruyu hatırladı;
‘Yeniden oynayalım mı ?’
Bak bu kez aynı hataları
yapmayacağımı göreceksin, derdi. Kabul ederdi kadın… Hep kabul ederdi…
Biraz yaklaştı. Dayanamazdı
kokusuna biliyordu. Eğildi önünde. Saçlarına dokundu, gülümseyerek, gerçekten gülümseyerek fısıldadı.
Yeniden sevebilir misin beni?
Yeniden oynayalım.
Yeniden yapalım.. Yeni bir iş. Yeni bir şehir. Yeni çözümler. Yeniden yeniden
yeniden… Daha tuhafları geldi aklına. Eskimiş, yenisini alalım. Atalım,
yenisinı bulalım. Evlenelim, yeniden evlenelim. Çocuk yapalım. Olmadı bu,
yeniden yapalım. Yeniden mi?
Yeniden sevebilir misin beni
mi:)
Gülümsedi, yüzüne baktı adamın. O zaten seviyordu ki.
Sevdiği için istemiyordu zaten, yeniden…
Ağla beni, dedi. Ruhum hala sende, akıt gözyaşlarınla beni
dışarı.
Bedeninin nerede
durduğunun hiç önemi yoktu. Esir kalmış ruhunu geri istiyordu kararlılıkla.
Ağla beni, dedi yeniden…
Yeniden sevemem. Ben kendime ağladım, sen de ağla beni.
Kokusu yetmemişti bu kez. Adam ağladı O’nu…
Başlıksız Şiir
Gitmek... Der insan...Nereye?
Kalmak.. Der insan...Nerede?
Ufukta bir gemi görürsün hani…
Kalmak.. Der insan...Nerede?
Ufukta bir gemi görürsün hani…
Beklersin gelecek diye gemiyi,
Alacak seni de hatta ,
götürecek kendi adana.
Koyamazsın adını,
Ne geminin ne de gideceğin adanın.
Ondan biraz da,olmaması baslıgın..
Ondan biraz da,olmaması baslıgın..
Yazılan bu siirin..
Onu da sen koy..
Adını sen koy..
-Mış gibi birşey söyle...
De adını sen koy…
Onu da sen koy..
Adını sen koy..
-Mış gibi birşey söyle...
De adını sen koy…
TırTıl
25 Kasım 2012 Pazar
SADECE İLHAM
Bu havalara bağlanacak gibi bi bunalım değil, bunalım takılmalarım yoktur, bunalımsam da kendimi bunaltırım ben zaten. El alemle işim olmaz. Herkes kendi bunalımına...
Ama gidesim var demem doğru. İyice bi gidesim var.Manasız kalışıma isyan halim var. Öyle. Ama öyle.
Kalıyorsan adam gibi kalır insan, di mi ama , kadın gibi yani! Ne bu böyle hem buradasın da hem değilmişsin gibi hallenmeler. Kadın dediğin de mert olur değil mi hem? Bende mertlik ne gezer, hem var hem yokum. Hem O' na hem kendime yokum. Yokum diyoroooooommmm.
Ve işte söyledim açık açık. Bakma önüne, sensiz ölürüm hallerde gibi, bakma öyle, duydun değil mi?
SANA VERECEK HİÇ BİR ŞEYİM YOK BENİM. Sinirliyim evet, olamaz mı, hep böyle kuzu kuzu mu kalayım? Duydun di mi, yok! Yok sana verecek hiç bir şeyim, İLHAMdan başka. Onu da diyen sensin zaten, ben değilim.
Sor kendine hadi sor bi;
Ne zamandan beri, de.
Yorulma, düşünme o kadar, söylüyorum;
Seni o karede gördüğümden beri...
Seni o yalanda gördüğümden beri...
Seni o şişirdiğin pembe balonda gördüğümden beri...
Dışarıdan görünmez sanıp yaptıklarını izlediğimden beri...
O zamandan beri.
Ama gidesim var demem doğru. İyice bi gidesim var.Manasız kalışıma isyan halim var. Öyle. Ama öyle.
Kalıyorsan adam gibi kalır insan, di mi ama , kadın gibi yani! Ne bu böyle hem buradasın da hem değilmişsin gibi hallenmeler. Kadın dediğin de mert olur değil mi hem? Bende mertlik ne gezer, hem var hem yokum. Hem O' na hem kendime yokum. Yokum diyoroooooommmm.
Ve işte söyledim açık açık. Bakma önüne, sensiz ölürüm hallerde gibi, bakma öyle, duydun değil mi?
SANA VERECEK HİÇ BİR ŞEYİM YOK BENİM. Sinirliyim evet, olamaz mı, hep böyle kuzu kuzu mu kalayım? Duydun di mi, yok! Yok sana verecek hiç bir şeyim, İLHAMdan başka. Onu da diyen sensin zaten, ben değilim.
Sor kendine hadi sor bi;
Ne zamandan beri, de.
Yorulma, düşünme o kadar, söylüyorum;
Seni o karede gördüğümden beri...
Seni o yalanda gördüğümden beri...
Seni o şişirdiğin pembe balonda gördüğümden beri...
Dışarıdan görünmez sanıp yaptıklarını izlediğimden beri...
O zamandan beri.
28 Ekim 2012 Pazar
Özle-Me
- Özledim.
- Beni mi?
- Hı hı
- Neden gelmedin?
- Gelemedim işte... İstedim, gelemedim
- O zaman, başka zaman özle, geleceğin zaman özle. Ki anlayayım.
- ...
Bana özlemi anlat. Nasıl özlediğini söyle haydi. Kokusu burnunda tütmek gibi mi, sesini duymak, birlikte kahkahalar atmak mı? Kalabalıkta bir minnacık göz teması ve hafif bir gülümseme mi?
Konuşmadan söylemek, gözlerinin içine bakıp söylediklerini anlamak mı? Bahaneyle yanından geçip parfüm izini hatırlatmak mı? Söyle nedir özlem, sen nasıl özlersin?
Düşün, nasıl hissettirirsin özlediğini. Özlüyorsan yanında değil demektir değil mi? Neden peki? Neyi eksik bıraktın da uzaklarda ve neden burnunun direği sızlıyor aklına geldiğinde? Cimri mi davrandın yoksa sözlerinde söyle, sevdiğini anlatamadın mı yoksa?
Kolay olanı lafta kalandır oysa. Seni özledim demenin sığlığında kalacağına kürek çekseydin ya derinlere derinlere. Bak, yok işte. Bak özlüyorsun.
Şimdi tarif et haydi. Dalgalar yarat. Yarat ki yanına kadar gitsin çarpa çırpa sevdiğinin. Her kimse... Ve özlemeyecek kadar yakınında ol. Ve...
Ve, özleyeceksen yeniden, derin iç çekişlerinle isteyeceksen yanına ve anacaksan özlemle yine...
Lütfen özleme.
- Özledim, seni, en çok seni, sadece seni,
diye başla hadi, başa dön.En başa. Haydi. Belki gidersin de. İstiyorsan tabii...
6 Eylül 2012 Perşembe
Hayatımın Çetin Adamı
Sensin.
Sendin O.
Ve hep SEN kalacaksın.
Seni kaybettiğimin tek avuntusu beni bırakıp gittiğin yerde babamla buluşacak olman, sahi buluşacak mısınız Çetin Amca?
Hiç tanımadığın insanlara anlatacağım seni şimdi ben, sen de oku.
Zeytin, ömrüm boyunca onun evinde yediklerim kadar lezzetli olamadı hiç. Beni büyüttü diyemem ama ruhumu büyüten olduğu kesin. Dilsiz dillerin anlaşabildiğini gösterdi bana, sevginin dili olmadığını da. Ne ben onu anlayabiliyor ne de o benim kelimelerimi anlamlandırabiliyorken tanıştım onunla. Ben Türkçe bilmez o İngilizce anlamazken. Babamın elinden tutup Türkiye'ye geldiğim o ilk altı ay, neredeyse babamdan başka kimseciklere konuşmazken konuştuğum TEK ADAM.
Bahçe içinde bahçe bana. Ben ona neler anlatıyordum bilmiyorum ama o hep gülümseyerek dinler ve sıcacık kara gözleriyle bana bakarak ve boy hizama eğilerek bir sürü şey söylerdi. Sanırdım ki sorduklarıma cevap veriyor, mutlu olurdum. Aylar sonra konuşmaya başladıkça ben, ve de anlamaya dilini , kimse deymedi keyfimize. Kızı oğlu vardı yaşları bana yakın, beni de kızları yaptılar. Tok olduğumda bile yemek isterdim onların sofralarında. Ruhumun açlığı tek onların yuvalarında doyardı belki de.
Yıllar sonra bir film izledim yıllar sonra. Oydu işte tıpkı o adamdı Çetin amcam. Dersu Uzala....
Yaşını soranlara,
''Napıcaksın yaşımı evlat, çok yaz çok kış yaşadık biz, çok bahar çok sonbahar gördük, yaş nedir ki? '' derdi. Tıpkı o filmdeki Dersu Uzala'nın aynı soruya '' Çok yaprak dökülmesi gördüm'' diye cevap vermesi gibi.
Annemi bile yıpratmayan babamın ölüm kaybı, en çok onu derinden etkilemişti ben gibi, hatta ben kadar. '' Sen de artık bizim kızımız sayılırsın, üzülme bu kadar'' diye avutmaya çalışanlar hiç samimi gelmedilerdi bana. O cümleyi söylemeyen tek kişi oydu, çünkü ben zaten onun kızıydım.
Seni hep efkarlı akşamlarında sazını çalarken hatırlayacağım Çetin Amca. Elinde sazın, yanında rakın...
Kırmızı güüüüül demet deeemettt,
Sevda değilllll bir alaaamettt... türküsünü hep senin için dinleyeceğim.
Belki rakı da içerim senin için. Ağlarsam kızar gibi bakma bana ha, ağlarsam ağlarım.
Sendin O.
Ve hep SEN kalacaksın.
Seni kaybettiğimin tek avuntusu beni bırakıp gittiğin yerde babamla buluşacak olman, sahi buluşacak mısınız Çetin Amca?
Hiç tanımadığın insanlara anlatacağım seni şimdi ben, sen de oku.
Zeytin, ömrüm boyunca onun evinde yediklerim kadar lezzetli olamadı hiç. Beni büyüttü diyemem ama ruhumu büyüten olduğu kesin. Dilsiz dillerin anlaşabildiğini gösterdi bana, sevginin dili olmadığını da. Ne ben onu anlayabiliyor ne de o benim kelimelerimi anlamlandırabiliyorken tanıştım onunla. Ben Türkçe bilmez o İngilizce anlamazken. Babamın elinden tutup Türkiye'ye geldiğim o ilk altı ay, neredeyse babamdan başka kimseciklere konuşmazken konuştuğum TEK ADAM.
Bahçe içinde bahçe bana. Ben ona neler anlatıyordum bilmiyorum ama o hep gülümseyerek dinler ve sıcacık kara gözleriyle bana bakarak ve boy hizama eğilerek bir sürü şey söylerdi. Sanırdım ki sorduklarıma cevap veriyor, mutlu olurdum. Aylar sonra konuşmaya başladıkça ben, ve de anlamaya dilini , kimse deymedi keyfimize. Kızı oğlu vardı yaşları bana yakın, beni de kızları yaptılar. Tok olduğumda bile yemek isterdim onların sofralarında. Ruhumun açlığı tek onların yuvalarında doyardı belki de.
Yıllar sonra bir film izledim yıllar sonra. Oydu işte tıpkı o adamdı Çetin amcam. Dersu Uzala....
Yaşını soranlara,
''Napıcaksın yaşımı evlat, çok yaz çok kış yaşadık biz, çok bahar çok sonbahar gördük, yaş nedir ki? '' derdi. Tıpkı o filmdeki Dersu Uzala'nın aynı soruya '' Çok yaprak dökülmesi gördüm'' diye cevap vermesi gibi.
Annemi bile yıpratmayan babamın ölüm kaybı, en çok onu derinden etkilemişti ben gibi, hatta ben kadar. '' Sen de artık bizim kızımız sayılırsın, üzülme bu kadar'' diye avutmaya çalışanlar hiç samimi gelmedilerdi bana. O cümleyi söylemeyen tek kişi oydu, çünkü ben zaten onun kızıydım.
Seni hep efkarlı akşamlarında sazını çalarken hatırlayacağım Çetin Amca. Elinde sazın, yanında rakın...
Kırmızı güüüüül demet deeemettt,
Belki rakı da içerim senin için. Ağlarsam kızar gibi bakma bana ha, ağlarsam ağlarım.
8 Haziran 2012 Cuma
Islak TırTıl
Gece üzdüyse seni , gündüzüne mektup yaz .
Ağlama deli misin , hangi gece sabaha ulaşmadı ki ?
Sen ki gecenin karasını , naranını , harını göğsünde uyutmuşsun .
Ne bu şimdi indirmişsin süngülerini ,
Ne bu şimdi yere yere bakıyor gözlerin ?
Suçlu mu sayıyorsun kendini de , bir çırpınma bir dert anlatma telaşındasın .
Ne bu şimdi ?
Ağlamaktan konuşamamayı duydum da ,
Ağlamaktan yazamamak , ne bu şimdi ?
Girmişsin kozana yine , söylemiyor gülmüyorsun ,
Böyle kelebek mi olunur , uyan hadi !
İpeğin içinde senin , bilmiyor musun , ne bu şimdi ?
Bak söylüyorum , yine söylüyorum sana , çık oradan ,
İpeğini biliyorlar senin , çık oradan çabuk .
Haşlanmadan çık çabuk .
Ağlama deli misin , hangi gece sabaha ulaşmadı ki ?
Sen ki gecenin karasını , naranını , harını göğsünde uyutmuşsun .
Ne bu şimdi indirmişsin süngülerini ,
Ne bu şimdi yere yere bakıyor gözlerin ?
Suçlu mu sayıyorsun kendini de , bir çırpınma bir dert anlatma telaşındasın .
Ne bu şimdi ?
Ağlamaktan konuşamamayı duydum da ,
Ağlamaktan yazamamak , ne bu şimdi ?
Girmişsin kozana yine , söylemiyor gülmüyorsun ,
Böyle kelebek mi olunur , uyan hadi !
İpeğin içinde senin , bilmiyor musun , ne bu şimdi ?
Bak söylüyorum , yine söylüyorum sana , çık oradan ,
İpeğini biliyorlar senin , çık oradan çabuk .
Haşlanmadan çık çabuk .
30 Mayıs 2012 Çarşamba
Bir Konuşsa Aşk
Çok çabuk ulaşılabilir olması öldürdü beni .
Sabretmelerin dayanılmaz işkencesinde kavrulmuyorum artık .
Yanıp tutuşamıyorum , yanıp tutuşturamıyorum .
Ruyalar görmesine de gerek yok ki , dilesinde beni görsün .
Hayali beklemelerin ,
Hayali gelmeleriydi hasreti dayanılabilir kılan .
Hasret kalmadığı gibi ,
Hayal de artık , uzak , çok uzak ülkelerde yaşıyor besbelli
.
O uzak ülkelere mi gitsem acaba ?
İçin için yanar kavrulurken eski aşıklar ,
Şimdi adeta çifte kavrulma derdinde hepsi
Biri olmazsa diğeri misali ...
İkimiz paylaşamamışken henüz hayatı,
Paylaşım sahaları derdinde garip , sosyal yanıymış yeni
hayatın .
Nişan alamamışken daha hayatı ,
Aşkı paylaşımda nişan etmişler , haberim yok .
Vuslat , beklenmeye değerdi ki , beklenmeye değen gelsin .
Çağ değişti naralarıyla beklemeler kısaldı önce .
Zaten beklenen de bekletmiyor sabırsızını .
Ya kaçarsa , ya iriyse balık misali ...
Dallarına kuşlar konuyor diye kızılan telgrafın telleri bile
,
Ayak uyduramamışken bu değişime ,
Yedi haneli bir rakamla ulaşılabilen yarenliklere teslim
oldum önce .
Bilgisayacak zannettik önceleri , bizi de yoksaydı , heyhat
!
Ya orada elimin altında ,
Ya da burada parmağımın ucunda yaşayacaksın dediler bana .
Ben gittim .
Bir gün dile geleceğimi hiç düşünmüyordun , değil mi ?
Elma desen de çıkmam artık , artmut desen de ...
İmza ; Aşk
23 Mayıs 2012 Çarşamba
Adamın İyisi
Durduk yerde öyle bir başlık attım ki , sonunu getiremicem iyi mi . Kaldım dumursu dumursu işte . Yazacaklarımın da aklımda sıraya girmesi yok mu , tam geçmişim klavyeye . Dağılın , istediğim yerden başlıcam , istediğim dala konucam diyesim var .
Konu şu ;
Şimdi iş yerinde , evde , okulda farketmez . Ne zaman yemek vakti gelse ve bir kaç kişi olunsa , '' ne yesek '' te tıkanıyoruz .
'' Ya bi pizza söyleyelim'' ciler var en başta , pizzanın yanına da ayran diyecekler diye ödüm kopuyor , iyice soğucam biliyorum kendimi . Bi minnacık kredi vermişim kendisine zaten her kimse , o da gidecek ! O zaman lahmacun iste tam olsun , kok soğansı soğansı dimi !
Hamburgecilere iyice sinir oluyorum , özellikle iş yerinde ise . Ham ham ısır böööyle , aç bir karış ağzını karşımda ! Bir üşenmedir tutturulmuş , her yer restoran doluyken etrafta . Hoş , birlikte gidilecekse fikir ayrılıklarını da hesaba katmak lazım . O bir yana çekiştirir , diğeri bir yana .
Heh , gelelim sadede . Bir erkek , ne yemek istediğiyle de ölçülür . Kebabçı adamlar , genellikle gömlek yakalarını da çok kapamazlar . Bir iyi yanı mertlikleri dicem ama , onlarında racon kesme huyları var , '' hesabı biz öderiz gardaş '' misali . Kebap biter , çay da içilir hatta , öğle yemeği ise tabii , akşam garanti ocak başı yerlerdir favorileri beyefendilerin . Evlenilir mi onlarla ? Valla bilemem , bazıları sert sever :)))
Pizzacılar , eğer gerçek pizza seviyorlarsa , beğenmezler öyle Domino's Momino's , bas bayağı Italyan şeflerin elinden incecik pizza nerede yenir bilirler . Bir kırmızı şarap eşliğinde hem de . İyidir bu adamlar , naiftirler . Çıtkırıldım olmamalarına dikkat etmek lazım , hafif efemine bir durumdur ve hiç çekilmezler . İş adamı yeni nesil tipi çoktur aralarında , temiz giyinirler , çoraplarına kadar kalite buradayım der . İyi baba olurlar , abartabilir , siz hamileyken o da hamile gibi işin iyice vıcığı cıcığına girerler . Babaysan baba gibi ol be , ne o öyle . Doğurucaz işte , vakti gelsin !
'' Maksat doymak değil mi ya , en yakın yerde yiyelim gelelim'' diyenlerden uzak durun . Yemeğini yer uyur televizyon karşısında onlar ! Zıbarmak misali . Horlayan grup bunlardır , yer uyur .
Ne ? Nee ? Çok mu kategori meraklısıyım ben ? Hiç bile ! Ne yediği adamın , nereye götürdüğü önemlidir . Giyimlerine kadar da benzeşir halleri . İnanmıyorsanız bi inceleyin , gelin anlatın . Bekliyorum :)
Konu şu ;
Şimdi iş yerinde , evde , okulda farketmez . Ne zaman yemek vakti gelse ve bir kaç kişi olunsa , '' ne yesek '' te tıkanıyoruz .
'' Ya bi pizza söyleyelim'' ciler var en başta , pizzanın yanına da ayran diyecekler diye ödüm kopuyor , iyice soğucam biliyorum kendimi . Bi minnacık kredi vermişim kendisine zaten her kimse , o da gidecek ! O zaman lahmacun iste tam olsun , kok soğansı soğansı dimi !
Hamburgecilere iyice sinir oluyorum , özellikle iş yerinde ise . Ham ham ısır böööyle , aç bir karış ağzını karşımda ! Bir üşenmedir tutturulmuş , her yer restoran doluyken etrafta . Hoş , birlikte gidilecekse fikir ayrılıklarını da hesaba katmak lazım . O bir yana çekiştirir , diğeri bir yana .
Heh , gelelim sadede . Bir erkek , ne yemek istediğiyle de ölçülür . Kebabçı adamlar , genellikle gömlek yakalarını da çok kapamazlar . Bir iyi yanı mertlikleri dicem ama , onlarında racon kesme huyları var , '' hesabı biz öderiz gardaş '' misali . Kebap biter , çay da içilir hatta , öğle yemeği ise tabii , akşam garanti ocak başı yerlerdir favorileri beyefendilerin . Evlenilir mi onlarla ? Valla bilemem , bazıları sert sever :)))
Pizzacılar , eğer gerçek pizza seviyorlarsa , beğenmezler öyle Domino's Momino's , bas bayağı Italyan şeflerin elinden incecik pizza nerede yenir bilirler . Bir kırmızı şarap eşliğinde hem de . İyidir bu adamlar , naiftirler . Çıtkırıldım olmamalarına dikkat etmek lazım , hafif efemine bir durumdur ve hiç çekilmezler . İş adamı yeni nesil tipi çoktur aralarında , temiz giyinirler , çoraplarına kadar kalite buradayım der . İyi baba olurlar , abartabilir , siz hamileyken o da hamile gibi işin iyice vıcığı cıcığına girerler . Babaysan baba gibi ol be , ne o öyle . Doğurucaz işte , vakti gelsin !
'' Maksat doymak değil mi ya , en yakın yerde yiyelim gelelim'' diyenlerden uzak durun . Yemeğini yer uyur televizyon karşısında onlar ! Zıbarmak misali . Horlayan grup bunlardır , yer uyur .
Ne ? Nee ? Çok mu kategori meraklısıyım ben ? Hiç bile ! Ne yediği adamın , nereye götürdüğü önemlidir . Giyimlerine kadar da benzeşir halleri . İnanmıyorsanız bi inceleyin , gelin anlatın . Bekliyorum :)
9 Mayıs 2012 Çarşamba
Su Duydu Sadece
Ben bu gece ağladım .
Bana böyle oluyor
. Hiçbir aksilik tek başına aksileşmiyor bana . Hepsi yan yana , üst üste geliyor ve hücum
ediyorlar sanki . Birini savuşturuyorum . Birine aldırmaz görünüyorum . Bir başkasını da hallederim sanıyorum . Hele
bir de işin içinde , benden başka etkilenecek , benden daha önemli insanlar varsa ve çabalarım da
sonuçsuz kalmışsa , bana bir güç geliyor , bir güç geliyor , bir enerji , daha da fazla uğraşıyorum aksilikleri
bertaraf etmeye . Olmuyor bazen işte ,
ne yapsan ııh .
Öyle bir ağlamak geldi ki hem de , durduk
yerde , herkesin içinde de ağlanmaz ki öyle . Gözlerimin dolduğunu anladığımda
, hani olur ya , bir bahane bulmak ister canı insanın , bir sözden etkilenmek
gibi … Bir müzikten , filmin bir sahnesinden gibi … Yoktu hiç biri . Ne bir
müzik ne bir konuşma ne de bir söz . Hiç biri yoktu , tutunayım da ‘’ gözlerim
doldu ‘’ diyeyim . Bütün sözler , bütün ezgiler , dokunaklı her şey , her şey
benim içimdeydi . Söylenmemiş ve hiçbir zaman
da söyleyemeyeceğim biçimde askıda .
En güzelini yaptım
. Duşa girdim , açtım suyu . Su üzerimde fütursuzca akarken, ben de içimdekileri akıttım suya . Suyun
sesine verdim hıçkırıklarımı . Su duydu sadece ...
TırTıl
11 Nisan 2012 Çarşamba
Uçun Turnalar Barışa Uçun
Turna kuşları yaptım renkli kağıtlardan geçen hafta . Bir iş nedeniyle katıldığım bir konferansta Japonlar da vardı . Bazılarıyla sohbet etme imkanı buldum . Çok tatlı , çok sevecen olduklarını biliyordum ama anlatılan bir öykü ben o kadar etkiledi ki anlatamam . Paylaşmak istedim ...
Turna kuşu barışın ve nükleer silahsızlanmanın sembolü imiş . Öyküsü şöyle ;
Sadako Sasake isimli bir çocuk henüz 2 yaşındayken Hiroşima ' ya bomba atılır . 11 yaşına geldiğinde okulda bir koşu esnasında aniden hastalanan SADAKO ' ya doktorlar bombanın etkisiyle vücudunda gelişen bir kan hastalığı teşhisi koyarlar . Bir çeşit kan kanseri . '' Atom Bombası Hastalığı '' da deniyor adına . Hastanede yatarken küçük kıza yaşlı bir kadın turna kuşlarının öyküsünü anlatıyor . Turna , mutluluk , şans , uzun yaşam ve umudu simgeliyor diye başlıyor öyküsüne . Ve Japon efsanesine göre , bir kişi eğer bin tane kağıttan turna yaparsa dileklerinin gerçekleşeceğini söylüyor küçük kıza ... Sadako turnaları katlamaya başlıyor neşeyle , iyileşme dileğini de tutarak içinde . Ne yazık ki 644 turnayı bitirdikten sonra 645. turnayı bitiremeyip ölüyor . Arkadaşları onun eksik bıraktığı 356 turnayı onun yerine bitiriyorlar ...
Küçük kız , turnalarını katlarken konuşuyormuş onlarla ;
'' Kanatlarınıza huzur yazacağım . '' diye .
İşte o günden sonra , turna , barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi oluyor ülkede . Arkadaşları para toplayarak Hiroşima ' da bir anıt yapılmasına çalışıyorlar . Barış Parkı 1958 yılında Hiroşima ' da Sadako Anıtı ile binlerce ziyaretçi akınına uğrar . Resmi telefondan çektiğim için pek iyi olmayabilir ama yine de paylaşmak istedim . Ben de yaptığım turnaları orada tanıştığım bir Japon amcaya verdim , binlercesi gönderilenlerin arasına koyup götürecek diğerlerinin yanına . Turnalarım , gidin , uçun Sadako ' nun yanına , çocuklar ölmesin , öldürülmesin de bir de olur mu ...
Aynen Nazım ' ın dediği gibi ...
Kaapıılarrıı çaalan benim
Kapılarııı biirerr birerr
Gözüüünüzee göörüneemem ,
Gööze görünmezz öölülerr ...
29 Mart 2012 Perşembe
Sen İstersen
Sen istersen bakma bana . Sevmedim bakışlarını ...
Okumayı yeni öğrenmiş bir çocuk gibi , heceleme beni .
Gözlerimde okuma içimi . Bakma , bakma bana biraz ...
Sen istersen durma burda . Çözme dizlerimin bağını
Biraz daha kalsan , biraz daha dursan çözecekmiş gibi duruyorsun içimi .
Durma durma , git biraz .
Sen , sen var ya , sen istersen duyma bunu
Duyma da bir an önce git buralardan .
Aç müziği sonuna kadar , kendi şarkılarını dinle sen , bugün içim melankolik .
Sen istersen okuma bunu . Bugün neşe saçmıyorum ...
Bugünlük oyala kendini , gez dolaş dışarılarda .
Gün güzel , kuşlar kanat çırpıyor , havaya çiçek kokuları karışıyor , gez biraz .
Sen istersen sevme bugün . Sevme bugün , günü değil diyorum .
Sen aslında git biraz , ben kendime gelirim .
Evet evet , git biraz ,
Ben sana sonra gelirim ...
TırTıl
Ve sen , istersen dinleme bunu ...
Okumayı yeni öğrenmiş bir çocuk gibi , heceleme beni .
Gözlerimde okuma içimi . Bakma , bakma bana biraz ...
Sen istersen durma burda . Çözme dizlerimin bağını
Biraz daha kalsan , biraz daha dursan çözecekmiş gibi duruyorsun içimi .
Durma durma , git biraz .
Sen , sen var ya , sen istersen duyma bunu
Duyma da bir an önce git buralardan .
Aç müziği sonuna kadar , kendi şarkılarını dinle sen , bugün içim melankolik .
Sen istersen okuma bunu . Bugün neşe saçmıyorum ...
Bugünlük oyala kendini , gez dolaş dışarılarda .
Gün güzel , kuşlar kanat çırpıyor , havaya çiçek kokuları karışıyor , gez biraz .
Sen istersen sevme bugün . Sevme bugün , günü değil diyorum .
Sen aslında git biraz , ben kendime gelirim .
Evet evet , git biraz ,
Ben sana sonra gelirim ...
TırTıl
Ve sen , istersen dinleme bunu ...
28 Mart 2012 Çarşamba
GÖZLERİN HANİ
Açardın
( Bazen bir şiir okursun , bir şey yazamaz hale gelirsin ya , öyle bir şey ... ) gizlikoza
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil
Açardın
Tavşan kanı kınalı - berrak
Yenerdim acıları kahpelikleri
Gitmek
Gözlerinde gitmek sürgüne
Yatmak
Gözlerinde yatmak zindanı
Gözlerin hani ?
"To be or not to be" değil
"Cogito ergo sum" hiç değil
Asıl iş anlamak kaçınılmaz'ı
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı
İçmek
Gözlerinde içmek ayışığını
Varmak
Gözlerinde varmak can tılsımına
Gözlerin hani?
Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil sevdamız akardıgeceye
Sıktıkça celladı
Kemendi
Duymak
Gözlerinde duymak üç - ağaçları
Susmak
Gözlerinde susmak
Ustura gibi
Gözlerin hani?
Ahmet Arif
26 Mart 2012 Pazartesi
Ardıç Ağacı Ardıç Kuşuna Her Dem ...
Abidin Dino mutluluğun resmini yapabilmiş miydi bilmiyorum . İşin kolayına kaçmadan denmeseydi , belki ...
'' Bir zamanlar bir köyde... '' diye başlayan sıcacık insan öyküleri de git gide azalmaya başladı . Oysa , harmanda imece , düğünde halay , ölümde ağıt , her ne varsa insana dair , mutluluğun resimleriydi onlar , omuz omuza olmanın ...
Hayat bazen savurur sağa sola insanı , dar gelir yeri yurdu . Kökleri tutar , gitme der de , direnir de baba , dellenir bir gün , toplar yatağı yorganı bir denk içine sokuşturup tutar gurbetin yolunu . Çoluk çocuk binilir bir otobüse , bagajda turşusuna kadar tekmil hazırdır gurbette ne lazımsa . Çocuklar okuyacak ve adam olacaktır , şehirdir ne de olsa , iş de aş da , okul da orada değil midir hem ?
Gidişler gidişleri çoğaltır . Komşuluk sadece köye mahsus değil ya , kalanlar da özenir gidenlerin ballandıra ballandıra anlattıklarına şehirde buluşur yine konu komşu ...
Çok eski toprak terk edemez köyünü , bırakamaz kökleriyle sımsıkı bağlı oldukları baba ocağını . Ya da kökleri bırakmaz , çeşme başında beklediği yavuklusunun anısı bile tutar onları , yollamaz . Göç edip gitmiş kırk yıllık eşi şuracıkta yatarken nasıl bırakıp gider dedecik köyünü ... ' Arada gelirim size ' diye uğurlar şehirlere oğullarını gelinlerini . Gider de ... Bir nebze katkı olur diye ardıç kaşıklarını da yanına alır , olur ya , satarlar da işe yarar gidişi diye ...
Bir de ağaçlar bekler köyleri , dağları ... Ardıç ağaçları .
Kök salmışlıkları bir yana , en güzel hava , en güzel su burada değil midir ? Dere , başka nerede böyle nazlı akabilir ki ?
Ya kuş sesleri , ardıç kuşları ? Şehrin gürültüsünde kuş sesini duymak nasıl mümkün olabilir ki . Hem , köyün kuşları nereye konacak onlar olmazsa , ne yiyecekler ? Ardıç kuşları neyle beslenecek ? Ardıç kuşları olmazsa onlar da olmaz bir de , tohumları fidana dönüşemez ki ...
Böyledir ardıç ağacının hikayesi . Ardıç ağacının tohumları yere düşer . Bu tohumlar , ancak bir ardıç kuşu tarafından yenirse bir işe yarar çünkü ardıç kuşunun sindirim sistemi tohumun kabuğunu açar ve dışkısıula toprağa karışan tohumlar yeniden filizlenir .
Ardıç kuşu içinse , soluklanmak , dallarında yuva yapmak ve hatta karın doyurmak demektir ardıç ağacı . Ardıç kuşu da ağaç için önemlidir . Öyle ya , türünün devamı demektir onlar , cıvıl cıvıl sesleriyle de hayat demektir , daha ne olsun .
En güzel tahta kaşıklar , ardıçtan , şimşirden olanlardır , bilenler bilir. Gürgen , ıhlamur yumuşaktır , dayanmaz uzun süre , hem kararıverirler çabucak . Oysa şimşir kaşıklar evladiyeliktir , hele ardıç kaşık torunlara kalır da yepyeni dururlar . Ama artık eskisi kadar ardıç kaşık göremezsiniz , çünkü , git gide azalmaktadır ardıç ağaçları . Neslinin devamı kuşlara bağlı ağaçlardır çünkü onlar .
Ne oldu peki ? Kuşların mı nesli tükendi ? Hayır , aksine ardıç kuşları daha da fazlalaştı . E o zaman ?
Kuşlar da işin kolayını seçti işte ... Onlar da köylerini terk edip şehirlere göç etti .Öyle ya , şehirlerde çöp bol , karın doyurmak değil mi maksat , uçtular kanat çırparak şehirlere... Bıraktılar ardıç ağaçlarını kaderleriyle baş başa ... Bir kolay karın doyurma uğruna hem de ...
Çalma bizi bizden , gitme ellere doğru dizeleriyle Şems ' in gidişine ağıt yakan Mevlana gibi , ardıç ağacı da ağlar gidişine ardıç kuşunun ...
Köy mutsuzdur artık . Peki ya gidenler ? Ya gidenler ... ? Bilemiyorum .
Nazım ' ın
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama ...
diye başlayıp ,
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
Ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin ustad ?
diye bitirdiği şiirine , Abidin Dino bir şiirler cevap vermiş ;
BUNA NE TUAL YETERDİ NE BOYA
adlı şiirde Dino , son satırda ;
İşte o zaman Nazım ,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi ne boya ...
diye bitirerek .
Sevdiklerinize sahip çıkın , hiç gitmesinler uzaklara ...
gizlikoza
İlgilenenlere bir not ;
Youtube ' a , ''Ardıç Kuşu Ve Ağacı '' yazarsanız , Dr. Mehmet Uhri ' nin Ankara ' da Sıhhiye ' de başından geçenleri öykülendirdiği videoyu izleyebilirsiniz .
'' Bir zamanlar bir köyde... '' diye başlayan sıcacık insan öyküleri de git gide azalmaya başladı . Oysa , harmanda imece , düğünde halay , ölümde ağıt , her ne varsa insana dair , mutluluğun resimleriydi onlar , omuz omuza olmanın ...
Hayat bazen savurur sağa sola insanı , dar gelir yeri yurdu . Kökleri tutar , gitme der de , direnir de baba , dellenir bir gün , toplar yatağı yorganı bir denk içine sokuşturup tutar gurbetin yolunu . Çoluk çocuk binilir bir otobüse , bagajda turşusuna kadar tekmil hazırdır gurbette ne lazımsa . Çocuklar okuyacak ve adam olacaktır , şehirdir ne de olsa , iş de aş da , okul da orada değil midir hem ?
Gidişler gidişleri çoğaltır . Komşuluk sadece köye mahsus değil ya , kalanlar da özenir gidenlerin ballandıra ballandıra anlattıklarına şehirde buluşur yine konu komşu ...
Çok eski toprak terk edemez köyünü , bırakamaz kökleriyle sımsıkı bağlı oldukları baba ocağını . Ya da kökleri bırakmaz , çeşme başında beklediği yavuklusunun anısı bile tutar onları , yollamaz . Göç edip gitmiş kırk yıllık eşi şuracıkta yatarken nasıl bırakıp gider dedecik köyünü ... ' Arada gelirim size ' diye uğurlar şehirlere oğullarını gelinlerini . Gider de ... Bir nebze katkı olur diye ardıç kaşıklarını da yanına alır , olur ya , satarlar da işe yarar gidişi diye ...
Bir de ağaçlar bekler köyleri , dağları ... Ardıç ağaçları .
Kök salmışlıkları bir yana , en güzel hava , en güzel su burada değil midir ? Dere , başka nerede böyle nazlı akabilir ki ?
Ya kuş sesleri , ardıç kuşları ? Şehrin gürültüsünde kuş sesini duymak nasıl mümkün olabilir ki . Hem , köyün kuşları nereye konacak onlar olmazsa , ne yiyecekler ? Ardıç kuşları neyle beslenecek ? Ardıç kuşları olmazsa onlar da olmaz bir de , tohumları fidana dönüşemez ki ...
Böyledir ardıç ağacının hikayesi . Ardıç ağacının tohumları yere düşer . Bu tohumlar , ancak bir ardıç kuşu tarafından yenirse bir işe yarar çünkü ardıç kuşunun sindirim sistemi tohumun kabuğunu açar ve dışkısıula toprağa karışan tohumlar yeniden filizlenir .
Ardıç kuşu içinse , soluklanmak , dallarında yuva yapmak ve hatta karın doyurmak demektir ardıç ağacı . Ardıç kuşu da ağaç için önemlidir . Öyle ya , türünün devamı demektir onlar , cıvıl cıvıl sesleriyle de hayat demektir , daha ne olsun .
En güzel tahta kaşıklar , ardıçtan , şimşirden olanlardır , bilenler bilir. Gürgen , ıhlamur yumuşaktır , dayanmaz uzun süre , hem kararıverirler çabucak . Oysa şimşir kaşıklar evladiyeliktir , hele ardıç kaşık torunlara kalır da yepyeni dururlar . Ama artık eskisi kadar ardıç kaşık göremezsiniz , çünkü , git gide azalmaktadır ardıç ağaçları . Neslinin devamı kuşlara bağlı ağaçlardır çünkü onlar .
Ne oldu peki ? Kuşların mı nesli tükendi ? Hayır , aksine ardıç kuşları daha da fazlalaştı . E o zaman ?
Kuşlar da işin kolayını seçti işte ... Onlar da köylerini terk edip şehirlere göç etti .Öyle ya , şehirlerde çöp bol , karın doyurmak değil mi maksat , uçtular kanat çırparak şehirlere... Bıraktılar ardıç ağaçlarını kaderleriyle baş başa ... Bir kolay karın doyurma uğruna hem de ...
Çalma bizi bizden , gitme ellere doğru dizeleriyle Şems ' in gidişine ağıt yakan Mevlana gibi , ardıç ağacı da ağlar gidişine ardıç kuşunun ...
Köy mutsuzdur artık . Peki ya gidenler ? Ya gidenler ... ? Bilemiyorum .
Nazım ' ın
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama ...
diye başlayıp ,
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
Ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin ustad ?
diye bitirdiği şiirine , Abidin Dino bir şiirler cevap vermiş ;
BUNA NE TUAL YETERDİ NE BOYA
adlı şiirde Dino , son satırda ;
İşte o zaman Nazım ,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi ne boya ...
diye bitirerek .
Sevdiklerinize sahip çıkın , hiç gitmesinler uzaklara ...
gizlikoza
İlgilenenlere bir not ;
Youtube ' a , ''Ardıç Kuşu Ve Ağacı '' yazarsanız , Dr. Mehmet Uhri ' nin Ankara ' da Sıhhiye ' de başından geçenleri öykülendirdiği videoyu izleyebilirsiniz .
25 Mart 2012 Pazar
ÖRTÜNME
İlk insan ...
Paleolitik çağlarda insanlar örtünmüyor , anadan doğduğu gibi ... Vücut ısısının zamanla düşmesi mi örtünme gereksinimi diye düşündürüyor önce . Ama ilk örtülen yerlerin cinsel organlar olması olayın başka boyutunu getiriyor. O zamanlar ayıp değil bunu yaptıran sebep . O halde ne ?
Ben bu işin içinden tek başıma çıkamazdım asla , bir televizyon programında dinlediğim birisi Antropolog , diğeri kostüm tasarımcısı ve giysi tarihini irdelemiş iki konuk anlatınca netleşti düşüncelerim . Aslında yaprakla başlayan ( yok saksıya kadar gelip olayı absürdleştirmeyi düşünmüyorum ) , daha sonra avlanan hayvanların postuyla süren cinsel organını kapamanın başka bir boyutu var .
Bir kere avcı olan , erkek . Avladığı hayvanla gurur duyan da o oluyor doğal olarak . Takıyor bir yerlerine işte , gösteriş yapacak ya . Kadınların da ilgisini bu şekilde çekecek üstüne . Peee sen tavşan mı astın , al sana aslan . Aslan koca muamelesi çekilecek kendine mis gibi . Diğerine bak , nasıl da pısırık :) Dolayısıyla bu bir caka meselesi bir taraftan .
İşin diğer ve çok önemli boyutu da korumak ... Gülmek yasak ! Neslin devamı şart , ve koruyarak cinsel organını , aslında neslini sürdürme iç güdüsünü besliyor . Hayvanlarda , hemen hemen tamamında , cinsel organlar bacakların arasında ve dış etkenlere karşı korunaklı pozisyonda . Maymunlarda bu özellik ayağa kalkınca ortadan kalıyor , korunmasızca ortaya çıkıyormuş ama , onlar da aşırı kıllı olduklarından bir nevi korunma durumu hala var . Ama insan o kadar kıllı değil yine de . E o zaman adam napacak , kendileri genelde ayakta . Söylüyorum durun , öldürdüğü hayvanların boynuzunu kullanıyor , koruyor bir yandan , bir yandan da boynuzun yukarı doğru kıvrık ve daima kocaman görüntüsüyle de şey diyor aklınca , ' baaak ' . Devir rekabet devri her zaman olduğu gibi . Ne boynuzu olduğu da önemli işte . Avcı erkek , avıyla gurur duyarken , zaman içerisinde öldürdüğü hayvanın , kah boynuzuyla , kah kürkünü giyerek , yavaş yavaş statü sahibi olarak öne çıkıyor . Ve örtünme , zamanla güç sahibi ve sıradan olanlar arasında ilk ayırımı da beraberinde getiriyor . Kadınına da giydirerek , kadınını da örterek , aynı statüyü ona da geçiriyor . İster ataerkil , ister anaerkil toıplum olsun , bu semboller hep aynı amaca hizmet ediyor . Aidiyete de dönüştüğünden bu kapama ve kapatma , medeniyetler çağında ' ben göreyim başkası görmesin '' durumuna kadar ilerliyor . Şimdilerde sembolleşmiş örtünme konumuz dışı , ama sonuçta değişen bir şey yok , bu da bir mesaj ... Alana ...
Paleolitik çağlarda insanlar örtünmüyor , anadan doğduğu gibi ... Vücut ısısının zamanla düşmesi mi örtünme gereksinimi diye düşündürüyor önce . Ama ilk örtülen yerlerin cinsel organlar olması olayın başka boyutunu getiriyor. O zamanlar ayıp değil bunu yaptıran sebep . O halde ne ?
Ben bu işin içinden tek başıma çıkamazdım asla , bir televizyon programında dinlediğim birisi Antropolog , diğeri kostüm tasarımcısı ve giysi tarihini irdelemiş iki konuk anlatınca netleşti düşüncelerim . Aslında yaprakla başlayan ( yok saksıya kadar gelip olayı absürdleştirmeyi düşünmüyorum ) , daha sonra avlanan hayvanların postuyla süren cinsel organını kapamanın başka bir boyutu var .
Bir kere avcı olan , erkek . Avladığı hayvanla gurur duyan da o oluyor doğal olarak . Takıyor bir yerlerine işte , gösteriş yapacak ya . Kadınların da ilgisini bu şekilde çekecek üstüne . Peee sen tavşan mı astın , al sana aslan . Aslan koca muamelesi çekilecek kendine mis gibi . Diğerine bak , nasıl da pısırık :) Dolayısıyla bu bir caka meselesi bir taraftan .
İşin diğer ve çok önemli boyutu da korumak ... Gülmek yasak ! Neslin devamı şart , ve koruyarak cinsel organını , aslında neslini sürdürme iç güdüsünü besliyor . Hayvanlarda , hemen hemen tamamında , cinsel organlar bacakların arasında ve dış etkenlere karşı korunaklı pozisyonda . Maymunlarda bu özellik ayağa kalkınca ortadan kalıyor , korunmasızca ortaya çıkıyormuş ama , onlar da aşırı kıllı olduklarından bir nevi korunma durumu hala var . Ama insan o kadar kıllı değil yine de . E o zaman adam napacak , kendileri genelde ayakta . Söylüyorum durun , öldürdüğü hayvanların boynuzunu kullanıyor , koruyor bir yandan , bir yandan da boynuzun yukarı doğru kıvrık ve daima kocaman görüntüsüyle de şey diyor aklınca , ' baaak ' . Devir rekabet devri her zaman olduğu gibi . Ne boynuzu olduğu da önemli işte . Avcı erkek , avıyla gurur duyarken , zaman içerisinde öldürdüğü hayvanın , kah boynuzuyla , kah kürkünü giyerek , yavaş yavaş statü sahibi olarak öne çıkıyor . Ve örtünme , zamanla güç sahibi ve sıradan olanlar arasında ilk ayırımı da beraberinde getiriyor . Kadınına da giydirerek , kadınını da örterek , aynı statüyü ona da geçiriyor . İster ataerkil , ister anaerkil toıplum olsun , bu semboller hep aynı amaca hizmet ediyor . Aidiyete de dönüştüğünden bu kapama ve kapatma , medeniyetler çağında ' ben göreyim başkası görmesin '' durumuna kadar ilerliyor . Şimdilerde sembolleşmiş örtünme konumuz dışı , ama sonuçta değişen bir şey yok , bu da bir mesaj ... Alana ...
21 Mart 2012 Çarşamba
DOĞUŞTAN KÖR
Kör , sağır ya da topal ya da hasta ... Her ne ise adı işte eksikliğinin , bazı insanları görürüz yollarda sokaklarda . Bazen farkında bile olmaz geçeriz yanlarından . Bir tek kelime etmesin , bir an önce yanlarından uzaklaşalım diye işte . Çoğunu da zaten '' dileniyor işte , acaba gerçekten mi ? '' diye umursamayız . Bazıları mırıl mırıl bir şeyler söyler derdini anlatan , bazılarının da önünde asılı bir yazı vardır . Sonuçta istediği önüne atılacak bir kaç lira işte . Ya gerçekse , ya biz geçip gidiyorsak ? Tabii , insanları bu aldırmazlığa iten şehir efsaneleri de var , neymiş efendim , onlar bizden zenginmiş , bizi enayi yerine koyuyormuş . Geçende okuduğum bir yazı , dikkatimi çekti bu konuya ;
Olay İngiltere ' de geçiyor . Güzel , güneşli bir bahar günü , köprü üzerinde bir adam dilencilik yapıyor . Dizlerinin üzerindeki tabelada da büyük harflerle DOĞUŞTAN KÖR yazıyor . Köprüden geçen bir çok insan bu acıklı manzarayı görmesine rağmen dilenciye
para vermeden köprüden geçip giderken bir reklamcı durumu görüyor . Dilencinin dizleri üzerindeki DOĞUŞTAN KÖR yazılı tabelayı eline alıyor ,
arkasını çevirip bir şeyler yazdıktan sonra tekrar dilencinin dizelerine
bırakıyor .
Ve ne olduysa o yazıdan sonra oluyor işte .
Köprüden geçen ve tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes dilencinin önündeki
şapkaya para atmaya başlıyor ...
Reklamcının yazdığı o tek cümle dilencinin şapkasının para ile dolup
taşmasını sağlıyor . Ne mi yazmış reklamcı tabelaya:
"GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜ, AMA BEN BAHARI GÖREMİYORUM..."
Olay İngiltere ' de geçiyor . Güzel , güneşli bir bahar günü , köprü üzerinde bir adam dilencilik yapıyor . Dizlerinin üzerindeki tabelada da büyük harflerle DOĞUŞTAN KÖR yazıyor . Köprüden geçen bir çok insan bu acıklı manzarayı görmesine rağmen dilenciye
para vermeden köprüden geçip giderken bir reklamcı durumu görüyor . Dilencinin dizleri üzerindeki DOĞUŞTAN KÖR yazılı tabelayı eline alıyor ,
arkasını çevirip bir şeyler yazdıktan sonra tekrar dilencinin dizelerine
bırakıyor .
Ve ne olduysa o yazıdan sonra oluyor işte .
Köprüden geçen ve tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes dilencinin önündeki
şapkaya para atmaya başlıyor ...
Reklamcının yazdığı o tek cümle dilencinin şapkasının para ile dolup
taşmasını sağlıyor . Ne mi yazmış reklamcı tabelaya:
"GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜ, AMA BEN BAHARI GÖREMİYORUM..."
16 Mart 2012 Cuma
Anestezi Saçmalamaları
Ameliyat kararı alınmışsa beklenen şudur ;
Yarın sabah erken yatış yapacaksınız , gece 12 den itibaren bir şey yemeyin , aç gelin . Ben oysa , sabah gitmişim kontrole diye , kırık yok yumuşak doku zedelenmesi ile kurtulmuşsunuz denmiş dün akşam bana , neredeyse hastanedeki tüm branşta doktorlar ya acilde yattığım yere uğramış ya da eş dost diye ziyarete gelmişler ! Her çeşit doktor ya , her branş ! Kusmamışım mis gibi gece boyunca , her şey normal de olsa yarın sabah gelin demişsiniz , hani kontroldü bu , nerden çıktı ameliyat , nerden çıktı kırık ! Ben de guya , gözaltlarıma dolan kan hızlı dağılır belki diye göz doktorunu aramışım onu görsem yeter diyordum ki , aklıma getirdiler . Ya ne de olsa yüz bu , bir plastik cerrah da görsün ...
Cerrah daha odaya girdiğimde sordu ;
- Aç mısınız ?
- Hayır , kahvaltı yapıp geldim .
- Elmacık kemiğiniz çökmüş , ameliyat şart , akşama kadar yemeyin bir şey , 5 te yatış yaparız ( -rız? ) , 7 de ameliyata alırız .
Tekrar röntgenler filan derken , kırık netleşti iyi de ben nasıl aç kalıcam taaa akşama kadar , en sevmediğim şey aç kalmak . Uyuta muyuta kendimi evde , gittik yine hastaneye . Hiç bir şey yok aklımda , hemen anestezi versinler , açlığımı unutayım yeter bana .
Dersiniz ki otele geldik , oda nereye bakıyorlar filan offf , uyutun beni yoksa mezara bakıyor tek gözüm !!!
Alay ediyorlar bir de , uyanınca kebabpçıyı sayıklıcakmışım !
Sorular sorular , kilom , şuyum buyum , birden aklıma geldi ilaç allerjim olduğu , penicilin dedim , bir bilezik daha taktılar , isim bileziğimin yanına , ameliyathanedekiler için şartmış bu . Açım açım açım beeeen :(((
Etkilemek için hepsini , giydim ameliyat giysisini , sanki erken giyersem , hazır bu kız hadi alalım aşağıya dicekler , nerdeeee !!!
Yaşasın şeyci geldi takır tukur odaya , taşımacı adam işte . Zıpladım yataktan hop bindim sedyeye . Şaşırdı adam , meğer yatağın yanına getirip onu kaydıracakmış beni , ne lazımsa . Bir dakika bayan ben getirecektim yanınıza demez mi , e bindik işte taşı allalalaa !!
Buz gibi ameliyathane , buzzzz , bir de açım :(((
Doktor , geldi yanıma , anlatıyor , şakaktan girecekmiş , saçlı deriden alta , sonra kemik altına vesaire , duyan kim , iyi tamam naparsan yap hadi ama uyutun beni açım :(((
Biri daha geldi yanımıza , daha önce anestezi almış mıyım , kilom kaç , bir sürü soru ... Sordum doktoruma arkadaş kim ? Anestezi uzmanı dedi , azarlıcaktım sustum , kilomu da 55 dedim mahsus , azıcık daha fazla versin de acımı duymayayım diye :))) ha iki kilo eksik ha fazla hem bana ne , tartsaymış ... Kolumu bacağımı bağlıyorlar olleey ,uyucam , unutucam açlığımı . Adam ilacı verecek , bana baktı , verdi ,. Soru soracaksınız ben cevaplayamıcam di mi dedim güldü , ben gülmedim , hala uyumuyorum hmm diyorum içimden de . Üçe kadar sayacaksınız diyeceğimi sanıyorsunuz değil mi dediiiiiiiiii ... Üçten başlarım ki dedim , diyecektim , dedim mi bilmiyorum , nay nay ben miss gibi bir sarhoşluk :)))
Bitmiş , didikliyorlar beni sorularıyla duyuyorum , duyuyorum da cevabımı duyuramıyormuşum demek ki , hep konuşan onlar ! Uyanın bitti , çok güzel geçti , uyanın ... Nınn nın nınnn nınnn .. İyi be uyandık tamam ama azıcık daha uyuyayım susun , ııh . Odadaymışım , sesler tanıdık artık . Hepsini duyuyorum , aa bizimkiler bunlar diye rahatlıyorum . Neşem geldi yerine sanki , başlamışım şarkıya :)))
- Susun susun bir şey diyor .
Istanbul ' uuuuuu dinliyorummmmmm , gözzzleriiim kapaaaalı
- Aaa , şarkı söylüyor ( rezil oldum , halbuki içimden söylüyordum )
Ayılınca başladı hepsi saçma anestezi uyanma maceralarını anlatmaya , meğer ne hanımmışım ben yaa , rezalet anlattıkları !!! Terliğim nerde diye ağlayanlar , çikolata vermediniz diyenler , bana yakışan kebapçı adı sayıklamakmış diye alay edenler . Aaa birden aklıma açlığım geldi . Açım dedim .
- Serum var kolunda uydurma , aç olamazsın :)
- Serumu sen ye , tadı yok tuzu yok , bişey verin dilimi sürücem söz yemicem ! Vermediler .
Gece 11 de ancak çorba getiricem size dedi bir adam . Sordum , kim o ? Hemşireymiş , aaaa. İlk kez gördüm erkek hemşire , hani nerde benim şefkat ihtiyacımı giderecek o melek yüzlü hemşire ... Mesleğine inat , şey de var yüzünde , kirli sakal ! Aklınca , şaka yapmayın , aklınızdan bile geçirmeyin diyor :)) Aman bana ne , çorbamı 11 den önce içmem için onu kandırmam lazım .
10 dakikada bir giriyor odaya , nabzıma tansiyonuma bakıyor , ben de o işini bitirir bitirmez soruyorum ' Şeyy saat kaç , 11 oldu mu acaba ? !
Gülüyor , daha şu kadar var , bu kadar var ! Çok açım da dedim , yarım saatcik öne alsak ... Olmazmış ! Ona muhtacım ya , keyfini çıkarıyor . Sizin nöbet dedim , kaçta bitecek ? Bu gece sabaha kadar beraberiz demez mi , işkenceci Kenan dicem sabah size , eğer o çorbayı ben 11 den önce içemezsem . Ben aslında tecrübeliyim eski ameliyatımdan , bir şey içirmiyor yedirmiyorlar kusar hasta diye ama , kusmam ki ben , daha önce bir ameliyatımda , yan odadaki bir hasta 2 gün önce olmuştı ameliyat , anlatmıştı . Sezaryen olmuş , sormuşlar ona ' gaz çıkardınız mı ? ''diye , çıkarmadıgı için bir gün gıda vermemişler . Ayyy , ben bunu duyunca , o soru bana soruldu ve '' EVEEETT '' demiştim yiyebileyim diye , veee kavuşmuştum yemeğime :)) Ama bunlar sormuyor bişey , tutturmuş saat 11 , saat 11 . Offf .
Kapı açıldı , elinde çorba kasesi Kenan ' ımın , o benim gözümde kahraman artık , getirdi işte , kocaman bir gülümseme yüzünde ;
11 e 20 var , hadi bakalım , çorba içicezzz. Yarabbim şükür , slopp hullop anında bitirdim çorbamı , ki çenem nasıl acıyor , olsun olsun bişecik olmaz . Bitti mi bu kadarcık mı dedim , daha ileri gidemeyiz , evet bu kadarcık demez mi , ne ilerisi , ne gitmesi be adam , sustum tabii . Sevdi bizi o , çay içeceklermiş birazdan , arzu edersek bize de getirirmiş , etmez miyim dedim :)))
Yarım saat uyuyor , uyanıyor insan , uyuyor uyanıyor . Sabah 5 oldu , tuvalete gitmek istedim , refakatçimle , yavaşça kalktım , serumu yukarı kaldırarak gittik , döndük , yine uyuyamıyorum , açım . Kahvaltı biliyorum ki 6 civarında olur hastanelerde , bi tıkırtı duydum dışarda . Aldım serumu elime , yavaşça süzüldüm koridora tek başıma , ohiiiii o ne , Kenan ilerde karşıda !!! Koştu , napıyorsunuz siz ?
Şey dedim , tuvalete gitmiştim de bacaklarım açılsın diye yürüyeyim dedim :((
O gelecek dolaştıracakmış beni , kahvaltdan sonra hem de ( biz de zaten kahvaltı derdindeyiz beyefendi !! , ver uyuyayım !!! )
Tuvalete giderken neden çağırılmamış o , hemşire butonuna basmalıymışım , pşıkkk , tuvalete seninle ha , uyanık seni !
Yattım , odama kös kös döndüm de . Neyse kahvaltımız geldi , yedik . Nöbeti devredeceği kız hemşireyle geldi odaya Kenan ;
- Hasta , biraz hareketli !
- Kendini hasta sanmıyor!
- Kampa geldiğini düşüünüyor!
- Açlıktan başka şikayeti olmadı ! ( Yan gözle bana bakıyor ) Gülümsedim :)
- Muhtemelen taburcu olacak doktoru gelince ...
Verdi beni yeni hemşireye , kalmayacağım için ilgilenmedim bu değişimle . Hoşçakalınlaştık , gitti .
Karnımda doymuş misler gibi , yastığa koydum başımı uyudum ben de . Ta ki , herkes gelene ve evinize gidebilirsiniz diyene kadar ... Yaşasın , home sweet home :)))
Hoşçakal Hastane , Hoşçakal Kenan Hemşire ...
Yarın sabah erken yatış yapacaksınız , gece 12 den itibaren bir şey yemeyin , aç gelin . Ben oysa , sabah gitmişim kontrole diye , kırık yok yumuşak doku zedelenmesi ile kurtulmuşsunuz denmiş dün akşam bana , neredeyse hastanedeki tüm branşta doktorlar ya acilde yattığım yere uğramış ya da eş dost diye ziyarete gelmişler ! Her çeşit doktor ya , her branş ! Kusmamışım mis gibi gece boyunca , her şey normal de olsa yarın sabah gelin demişsiniz , hani kontroldü bu , nerden çıktı ameliyat , nerden çıktı kırık ! Ben de guya , gözaltlarıma dolan kan hızlı dağılır belki diye göz doktorunu aramışım onu görsem yeter diyordum ki , aklıma getirdiler . Ya ne de olsa yüz bu , bir plastik cerrah da görsün ...
Cerrah daha odaya girdiğimde sordu ;
- Aç mısınız ?
- Hayır , kahvaltı yapıp geldim .
- Elmacık kemiğiniz çökmüş , ameliyat şart , akşama kadar yemeyin bir şey , 5 te yatış yaparız ( -rız? ) , 7 de ameliyata alırız .
Tekrar röntgenler filan derken , kırık netleşti iyi de ben nasıl aç kalıcam taaa akşama kadar , en sevmediğim şey aç kalmak . Uyuta muyuta kendimi evde , gittik yine hastaneye . Hiç bir şey yok aklımda , hemen anestezi versinler , açlığımı unutayım yeter bana .
Dersiniz ki otele geldik , oda nereye bakıyorlar filan offf , uyutun beni yoksa mezara bakıyor tek gözüm !!!
Alay ediyorlar bir de , uyanınca kebabpçıyı sayıklıcakmışım !
Sorular sorular , kilom , şuyum buyum , birden aklıma geldi ilaç allerjim olduğu , penicilin dedim , bir bilezik daha taktılar , isim bileziğimin yanına , ameliyathanedekiler için şartmış bu . Açım açım açım beeeen :(((
Etkilemek için hepsini , giydim ameliyat giysisini , sanki erken giyersem , hazır bu kız hadi alalım aşağıya dicekler , nerdeeee !!!
Yaşasın şeyci geldi takır tukur odaya , taşımacı adam işte . Zıpladım yataktan hop bindim sedyeye . Şaşırdı adam , meğer yatağın yanına getirip onu kaydıracakmış beni , ne lazımsa . Bir dakika bayan ben getirecektim yanınıza demez mi , e bindik işte taşı allalalaa !!
Buz gibi ameliyathane , buzzzz , bir de açım :(((
Doktor , geldi yanıma , anlatıyor , şakaktan girecekmiş , saçlı deriden alta , sonra kemik altına vesaire , duyan kim , iyi tamam naparsan yap hadi ama uyutun beni açım :(((
Biri daha geldi yanımıza , daha önce anestezi almış mıyım , kilom kaç , bir sürü soru ... Sordum doktoruma arkadaş kim ? Anestezi uzmanı dedi , azarlıcaktım sustum , kilomu da 55 dedim mahsus , azıcık daha fazla versin de acımı duymayayım diye :))) ha iki kilo eksik ha fazla hem bana ne , tartsaymış ... Kolumu bacağımı bağlıyorlar olleey ,uyucam , unutucam açlığımı . Adam ilacı verecek , bana baktı , verdi ,. Soru soracaksınız ben cevaplayamıcam di mi dedim güldü , ben gülmedim , hala uyumuyorum hmm diyorum içimden de . Üçe kadar sayacaksınız diyeceğimi sanıyorsunuz değil mi dediiiiiiiiii ... Üçten başlarım ki dedim , diyecektim , dedim mi bilmiyorum , nay nay ben miss gibi bir sarhoşluk :)))
Bitmiş , didikliyorlar beni sorularıyla duyuyorum , duyuyorum da cevabımı duyuramıyormuşum demek ki , hep konuşan onlar ! Uyanın bitti , çok güzel geçti , uyanın ... Nınn nın nınnn nınnn .. İyi be uyandık tamam ama azıcık daha uyuyayım susun , ııh . Odadaymışım , sesler tanıdık artık . Hepsini duyuyorum , aa bizimkiler bunlar diye rahatlıyorum . Neşem geldi yerine sanki , başlamışım şarkıya :)))
- Susun susun bir şey diyor .
Istanbul ' uuuuuu dinliyorummmmmm , gözzzleriiim kapaaaalı
- Aaa , şarkı söylüyor ( rezil oldum , halbuki içimden söylüyordum )
Ayılınca başladı hepsi saçma anestezi uyanma maceralarını anlatmaya , meğer ne hanımmışım ben yaa , rezalet anlattıkları !!! Terliğim nerde diye ağlayanlar , çikolata vermediniz diyenler , bana yakışan kebapçı adı sayıklamakmış diye alay edenler . Aaa birden aklıma açlığım geldi . Açım dedim .
- Serum var kolunda uydurma , aç olamazsın :)
- Serumu sen ye , tadı yok tuzu yok , bişey verin dilimi sürücem söz yemicem ! Vermediler .
Gece 11 de ancak çorba getiricem size dedi bir adam . Sordum , kim o ? Hemşireymiş , aaaa. İlk kez gördüm erkek hemşire , hani nerde benim şefkat ihtiyacımı giderecek o melek yüzlü hemşire ... Mesleğine inat , şey de var yüzünde , kirli sakal ! Aklınca , şaka yapmayın , aklınızdan bile geçirmeyin diyor :)) Aman bana ne , çorbamı 11 den önce içmem için onu kandırmam lazım .
10 dakikada bir giriyor odaya , nabzıma tansiyonuma bakıyor , ben de o işini bitirir bitirmez soruyorum ' Şeyy saat kaç , 11 oldu mu acaba ? !
Gülüyor , daha şu kadar var , bu kadar var ! Çok açım da dedim , yarım saatcik öne alsak ... Olmazmış ! Ona muhtacım ya , keyfini çıkarıyor . Sizin nöbet dedim , kaçta bitecek ? Bu gece sabaha kadar beraberiz demez mi , işkenceci Kenan dicem sabah size , eğer o çorbayı ben 11 den önce içemezsem . Ben aslında tecrübeliyim eski ameliyatımdan , bir şey içirmiyor yedirmiyorlar kusar hasta diye ama , kusmam ki ben , daha önce bir ameliyatımda , yan odadaki bir hasta 2 gün önce olmuştı ameliyat , anlatmıştı . Sezaryen olmuş , sormuşlar ona ' gaz çıkardınız mı ? ''diye , çıkarmadıgı için bir gün gıda vermemişler . Ayyy , ben bunu duyunca , o soru bana soruldu ve '' EVEEETT '' demiştim yiyebileyim diye , veee kavuşmuştum yemeğime :)) Ama bunlar sormuyor bişey , tutturmuş saat 11 , saat 11 . Offf .
Kapı açıldı , elinde çorba kasesi Kenan ' ımın , o benim gözümde kahraman artık , getirdi işte , kocaman bir gülümseme yüzünde ;
11 e 20 var , hadi bakalım , çorba içicezzz. Yarabbim şükür , slopp hullop anında bitirdim çorbamı , ki çenem nasıl acıyor , olsun olsun bişecik olmaz . Bitti mi bu kadarcık mı dedim , daha ileri gidemeyiz , evet bu kadarcık demez mi , ne ilerisi , ne gitmesi be adam , sustum tabii . Sevdi bizi o , çay içeceklermiş birazdan , arzu edersek bize de getirirmiş , etmez miyim dedim :)))
Yarım saat uyuyor , uyanıyor insan , uyuyor uyanıyor . Sabah 5 oldu , tuvalete gitmek istedim , refakatçimle , yavaşça kalktım , serumu yukarı kaldırarak gittik , döndük , yine uyuyamıyorum , açım . Kahvaltı biliyorum ki 6 civarında olur hastanelerde , bi tıkırtı duydum dışarda . Aldım serumu elime , yavaşça süzüldüm koridora tek başıma , ohiiiii o ne , Kenan ilerde karşıda !!! Koştu , napıyorsunuz siz ?
Şey dedim , tuvalete gitmiştim de bacaklarım açılsın diye yürüyeyim dedim :((
O gelecek dolaştıracakmış beni , kahvaltdan sonra hem de ( biz de zaten kahvaltı derdindeyiz beyefendi !! , ver uyuyayım !!! )
Tuvalete giderken neden çağırılmamış o , hemşire butonuna basmalıymışım , pşıkkk , tuvalete seninle ha , uyanık seni !
Yattım , odama kös kös döndüm de . Neyse kahvaltımız geldi , yedik . Nöbeti devredeceği kız hemşireyle geldi odaya Kenan ;
- Hasta , biraz hareketli !
- Kendini hasta sanmıyor!
- Kampa geldiğini düşüünüyor!
- Açlıktan başka şikayeti olmadı ! ( Yan gözle bana bakıyor ) Gülümsedim :)
- Muhtemelen taburcu olacak doktoru gelince ...
Verdi beni yeni hemşireye , kalmayacağım için ilgilenmedim bu değişimle . Hoşçakalınlaştık , gitti .
Karnımda doymuş misler gibi , yastığa koydum başımı uyudum ben de . Ta ki , herkes gelene ve evinize gidebilirsiniz diyene kadar ... Yaşasın , home sweet home :)))
Hoşçakal Hastane , Hoşçakal Kenan Hemşire ...
6 Mart 2012 Salı
Dün Gece 5 Dakikalığına Kendimi Öldürdüm !
Dün gece 5 dakikalığına kendimi öldürdüm . Yaktım bir sigara , dudaklarıma değdirmeden elimde tuttum tuttum tuttum . Sağ elimi şakağıma dayadım , bacaklarımı uzattım , baktım baktım baktım kendime , yerde yatan cansız halime . Ölürken insan , o saniye bütün hayatı film şeridi gibi geçermiş gözünden , filmi koydum bir güzel izledim kendimi . Başrolde ben , figüranları da serpiştirdim araya , biri girdi biri çıktı sahneden sırayla .
Önce kendimi doğurdum bir güzel . Bir bağırtı bir bebek ağlamasıyla merhaba dedirttim dünyaya . Beğendim kendimi , güzelmiş bebek halim . Sonra hafif bir inceledim bebek halimle annemi babamı , onları da beğendim , sevdiler beni yaşasın . Annem , sanki sadece beni doğurmamış , bütün dünyayı o doğurmuş gibi ...Bir gurur bir gurur ve nasıl da güzel ... Babam , sanki biraz hüzün var da bulutları benimle dağıtıyormuş gibi , ben de O ' na iyi gelmişim sanki . O dakika anladım , konuşmadan anlaşabileceğiz babamla , bana benziyor biraz da , giz var gizem var , mana var bakışlarında .
Büyüttüm kendimi ilerleyen her saniyede sonra . Kocaman bir kız çıkardım bebek halimden . Bazen çok sustu , bazen çok söyledi , bazen de susarken söyledi . Güzel de bir kadın yaptım kendimi , öyle bakışı boş güzel kadınlardan hiç değildi . Hoş bir gülüş ekledim yüzüne ve hiç eksiltmedim bu gülüşü , öldürene kadar ...
Önüne ne konursa , başına ne gelirse yaşattım yine aynı sırayla ve saygısızca bozmadan hayatının düzenini . Bir yerde müdahale etmek istedim '' Öyle yapmasaydı keşke '' dedim içimden ama o öyle yaptı ve bunu saygıyla karşıladım , ne de olsa kendi hayatıydı . Ama yapmak istedim , o bir yeri değiştirmek istedim kendimce , hakkım olmadan . Madem o öyle uygun görmüştü , geçip gideyim bu sahneden dedim ben de , ve sırasıyla diğer figüranları filme aldım , işi bitenlere teşekkür edip yolladım evlerine , kalanlara tebessüm etmeyi sürdürerek . İyi ki hayatımda varlar duygusunu yaşasınlar istedim tebessümümle , anladılar mı ki ?
Sonra bir deneme yapmak istedim . Hayatlarına dokunduğum herkesi ayağa kaldırdım ve sordum ;
- Hayatınızda ben hiç olmasaydım , hiç dokunmasaydık birbirimize , düşünün bir bakalım ne eksilirdi kendi hayatlarınızdan ?
Bazıları '' büyük bir boşluk '' dedi , bazıları '' tatsız bir hayat '' olduğunu söyledi , bazıları utandı cevap vermedi , ama ben anladım ...
Yaşlandırmadan , güzel haliyle öldürdüm sonra ve sordum kendime ;
- Nasılsın ?
Gülümsedi bana yine her zaman yaptığı gibi ...
Biliyorsun ya , neden soruyorsun ? dedi , gülümsetti beni .
....
Elimdeki sigarayı söndürdüm , sağ elimi şakağımdan çektim , kalktım . Ve dedim ki kendime ;
sjdeuwjnvf lşdfndyı ğpdwoıe9 klwkeow wewıe *zjeyeopd ...
Ve bunu uygulamaya karar verdim . Bakalım artık ... :)
Önce kendimi doğurdum bir güzel . Bir bağırtı bir bebek ağlamasıyla merhaba dedirttim dünyaya . Beğendim kendimi , güzelmiş bebek halim . Sonra hafif bir inceledim bebek halimle annemi babamı , onları da beğendim , sevdiler beni yaşasın . Annem , sanki sadece beni doğurmamış , bütün dünyayı o doğurmuş gibi ...Bir gurur bir gurur ve nasıl da güzel ... Babam , sanki biraz hüzün var da bulutları benimle dağıtıyormuş gibi , ben de O ' na iyi gelmişim sanki . O dakika anladım , konuşmadan anlaşabileceğiz babamla , bana benziyor biraz da , giz var gizem var , mana var bakışlarında .
Büyüttüm kendimi ilerleyen her saniyede sonra . Kocaman bir kız çıkardım bebek halimden . Bazen çok sustu , bazen çok söyledi , bazen de susarken söyledi . Güzel de bir kadın yaptım kendimi , öyle bakışı boş güzel kadınlardan hiç değildi . Hoş bir gülüş ekledim yüzüne ve hiç eksiltmedim bu gülüşü , öldürene kadar ...
Önüne ne konursa , başına ne gelirse yaşattım yine aynı sırayla ve saygısızca bozmadan hayatının düzenini . Bir yerde müdahale etmek istedim '' Öyle yapmasaydı keşke '' dedim içimden ama o öyle yaptı ve bunu saygıyla karşıladım , ne de olsa kendi hayatıydı . Ama yapmak istedim , o bir yeri değiştirmek istedim kendimce , hakkım olmadan . Madem o öyle uygun görmüştü , geçip gideyim bu sahneden dedim ben de , ve sırasıyla diğer figüranları filme aldım , işi bitenlere teşekkür edip yolladım evlerine , kalanlara tebessüm etmeyi sürdürerek . İyi ki hayatımda varlar duygusunu yaşasınlar istedim tebessümümle , anladılar mı ki ?
Sonra bir deneme yapmak istedim . Hayatlarına dokunduğum herkesi ayağa kaldırdım ve sordum ;
- Hayatınızda ben hiç olmasaydım , hiç dokunmasaydık birbirimize , düşünün bir bakalım ne eksilirdi kendi hayatlarınızdan ?
Bazıları '' büyük bir boşluk '' dedi , bazıları '' tatsız bir hayat '' olduğunu söyledi , bazıları utandı cevap vermedi , ama ben anladım ...
Yaşlandırmadan , güzel haliyle öldürdüm sonra ve sordum kendime ;
- Nasılsın ?
Gülümsedi bana yine her zaman yaptığı gibi ...
Biliyorsun ya , neden soruyorsun ? dedi , gülümsetti beni .
....
Elimdeki sigarayı söndürdüm , sağ elimi şakağımdan çektim , kalktım . Ve dedim ki kendime ;
sjdeuwjnvf lşdfndyı ğpdwoıe9 klwkeow wewıe *zjeyeopd ...
Ve bunu uygulamaya karar verdim . Bakalım artık ... :)
5 Mart 2012 Pazartesi
Mutluluk Kurtlarım
Bir kahkaha desibelinde boğmuyorlar mı insanı , deli oluyorum . Ne zaman gülsem , ne zaman içten kahkahalar atsam üst üste , hemen mutluluk kesiciler devreye giriyor !
- Günaydın , ne güzel kar yağıyor di mi ? :))
- Ne güzeli ya donuyorum !
:(((
--------
- Elbisen çok yakışmış , çok güzel görünüyorsun bugün :)
- Ne güzeli ya , sabahtan beri sinir oluyorum , berbatım aksine ( Sanki daha güzel de , bu idare eden hali )
:(((
--------
- Çay çok güzel , sen de istersen hemen getireyim :)
- Çay düşünecek halim mi var , şu işlerin tamamını bugün bitiricem !
:(((
---------
- Film çok güzeldi değil mi , çok güldüm ben :)
- Hıı , kahkahalar attın durdun , ben izleyemedim bile evde yemek yok !
:((
Ben de önüme gelene gülmüyorum sonuçta , ne olursa olsun Polyannacılık oynayanlardan da değilim . Ama küçük olayları hiç olmazsa abartmıyorum onlar gibi. Benim onlarım gibi yani . Çevremde yaşıyorlar onlar . Mutlu olmak kötü bir şeymiş gibi davranan insanlardan söz ediyorum evet ! Bir de üstüne üstlük etkileniyorum , ve işte o zaman kendime kızıyorum . Niye ? Niye uzak kalmıyorsun onlardan diye !
Kahve içiyoruz , şen şakrak anlatıyorum , gülüyoruz karşılıklı . Pat , anında ortaya bir laf ;
- Ayy çok güldük yaa , ağılıcaz biz :)
- Niyee , niye niyeee :(
Taksideyiz , gülüşe konuşa gidiyoruz , şoförle göz göze geliyorum mesela o an .
Fısıldıyorum kıza ;
- Adam zor tutuyor kendini he , dinliyor bizi '' :))
- Ayy , susalım , bizi kötü kadın sanacak !
- Ama niyee , niyee , biz kötü değiliz ki :((
- Yok be , hafif kadınlardan işte !
- Ayh delirdin mi sen , nasıl da o kanıya uçtun gittin ulaştın vardın :((
- Susalım en iyisi , ciddiyim ben , neler oluyor kızım ! Susuyorum tabii , ya adam bizi kaçırırsa !
......................................................
:(((((
İçime kurt düşürmekte üstlerine yok işte anlayın ya ... Mutluluk zamanlarımın meyva kurdu onlar , tatlı bir meyvayı yerken tam , ısırdığında başını uzatan kurt gibiler . Hiç birini sevmiyorum onların hem , inşallah okurlar da bir daha yapmazlar bana ! Heyy , sen , sen de öyleysen eğer , uzak dur benden olur mu !
gizlikoza :)
3 Mart 2012 Cumartesi
Aşk Sandığım Duygu KORKUYMUŞ !
Aşk sanıyordum başta ... Ve garipsiyordum . Olacak şey değildi zaten . Olmayacağı baştan belliydi de yüreğine söz geçiremiyor sanıyordum işte . Hoş zaten , AŞK , olacak şeylerin toplamı hiç olmamıştır gözümde , öyle olsa Leyla Kerem ' in , Şirin Ferhat ' ın olurdu değil mi ? Bir tür kavuşamamaktır aşkın kendisi zaten , kavuşulduğu anda biter... Dönüşür işte başka bir duyguya , belki saygın hale dönüşür , adına '' sevgi '' derler , belki de yan yana kalabilme becerisine dönüşür , şarap tadında saygın bir ilişkiye ... Neyse ...
Bizimki bir başka garipti zaten . Bir yıldır evimizin üyesi olan Buji . Kedim benim . Bir sabah arabama bindiğimde miyavladı derinlerden , durdurdum arabayı , sağına soluna baktım yok . Demek ki dışarıdan geliyor ses dedim , duymadım bir daha . Akşam eve tam yakınlaştığımda yine aynı ses '' miyavvv , mauvvv '' , ama incecik , ipincecik bir ses. Bakınıyorum yok , bir kaç kişiye anlattım caddeden geçen yine bulamadık , otoparkta kaldı o gece . Sabah , aaaa , yine orada o ses .
Araba servise gitti , lifte kaldırılınca bir bakıyorlar ki taaa direksiyon boşluğunda minnacık bir kedi . Telefon açıldı bana , beyaz bir kedi dediler , '' getirin bana onu '' dedim . Şapşal , ürkek bir şey ya , ayakkabı kutusuna koymuşlar , süt vermişler , içmemiş orada . Akıllı kedicigim benim , bebek kedileri süt hasta edermiş zaten .
Araba servise gitti , lifte kaldırılınca bir bakıyorlar ki taaa direksiyon boşluğunda minnacık bir kedi . Telefon açıldı bana , beyaz bir kedi dediler , '' getirin bana onu '' dedim . Şapşal , ürkek bir şey ya , ayakkabı kutusuna koymuşlar , süt vermişler , içmemiş orada . Akıllı kedicigim benim , bebek kedileri süt hasta edermiş zaten .
Eve gelir gelmez su koydum bir fincan tabağına , şıpır fırış içti , bir teşekkür bakışı attı bana , aşık oldum o an .
İşte bu bebek halleri kediiciğimin :))
İşte bu bebek halleri kediiciğimin :))
- Adın senin Buji , dedim
-Uıkk, diye bi memnuniyet sesi çıkardı guruldar gibi .
Veterinere götürdüm , iç - dış parazit ilaçları aşılar filan derken eve geldik . Şapşal adam bana demedi ki kediler yıkanmayı sevmez diye . Ben seviyorum ya , sandım o da sever , ne de olsa kedi benim :)) Sevdi yaa , sevdi canım benim . Bööyle bileklerimi tuttu , kendi ( ince telli saçlar için ) şampuanımla bi güzel yıkadım onu . Anneee , ölecek gibi titriyor bu yavrucagız , saç kurutma maekinesini aldım elime , ılık da yaptım , ev bağırıyor bana olmazz olmaz diye ama böyle de ölecek gibi ıslak halde titremesi daha fena :(( İçinden kimbilir '' Öleeydiiim , öleydim de kendi akılsızlığımdan öleydim , bu kadın iyi görünümlü kötülerden , öldürecek beni '' dedi mi bilmiyorum . Dediyse de unutmuştur , şimdi o da bana bayılıyor , bensiz yapamıyor .
Ve işte aylardan geçen ay :))))
Benim Bujim her sabah saat 9 civarında telaşla mutfak penceresinin kenarına koşuyor , bir telaş bir telaş anlatamam . Erkek kedi değil de erkek insan olsa ( bu nasıl laf yaa , başka nasıl denir ki ama ) , parfümü boca edecek , giyecek kanvas pantolonunu , Oxford mavi gömleğini , ayağında George Hogg ' un meşhur church ayakkabıları , dersin ki kız tavlamaya gidiyor , öylesine heyecanlı işte . Dur yavrum , noluyor , az kalsın basacaktım kuyruğuna desem nafile duymuyor beni. Camın kenarına dayıyor burnunu , maauuw muuww :)))
( Rahat durmuyor ki net çıksın fotografı )
( Nasıl bir inceleme bu kızı yaaa )
( Rahat durmuyor ki net çıksın fotografı )
( Nasıl bir inceleme bu kızı yaaa )
( Ve karşı apartmanda O ... )
Kargası , aşkı . İsmini Karla koydum kızın . Az değil o , böyle gagası ileri doğru , bakmıyormuş gibi bir yan yan bakışı var , bizim şapşal çıldırıyor , tepiniyor ! Oğlum dur, olmaz bu iş diyen eski nesil kaynana da olmak istemiyorum , ama , kendi görsün anlasın desem , oluru yok ! İmkansız . Günler ay oldu , hala aynı rutin dönüyor aralarında . Sabahları hep aynı saatlerde geliyordu , günler geçtikçe ikiye çıktı gelişi kızın . Zaten hep kızlar ayartır , bizimki de ağzı açık ööööyle !!! Şapşal şapşal ...
Kargası , aşkı . İsmini Karla koydum kızın . Az değil o , böyle gagası ileri doğru , bakmıyormuş gibi bir yan yan bakışı var , bizim şapşal çıldırıyor , tepiniyor ! Oğlum dur, olmaz bu iş diyen eski nesil kaynana da olmak istemiyorum , ama , kendi görsün anlasın desem , oluru yok ! İmkansız . Günler ay oldu , hala aynı rutin dönüyor aralarında . Sabahları hep aynı saatlerde geliyordu , günler geçtikçe ikiye çıktı gelişi kızın . Zaten hep kızlar ayartır , bizimki de ağzı açık ööööyle !!! Şapşal şapşal ...
Kıskanıyor muyum , evet bazen , itiraf ediyorum evet , çok kıskanıyorum hem de . Sadece bana hayran olsun , sadece beni sevsin .
Geçenlerde bir gün mutfağa girdim kahve yapıcam kendime , ne göreyim ! Benim Bujim mutfak masasının altına sinmiş tuhaf sesler çıkarıyor , sandalyenin dört bacağı arasında kımıldamadan duruyor . Bir tuhaf bakıyor gözleri , sanki saklanıyormuş da benim gelişimle ortaya çıkmış varlığı gibi .Başıyla minnacık bir uzanıyor dışarı , yukarıya yukarıya bakıyor , aaaa , Karla karşıya tünemiş yine . Aynı yan gözle bakmalar buna . Vallahi bu aşk değil , bizimki bayağı korkuyor . Kız gidiyor , bizimki çıkıyor dışarı . Yeni anladım ben ! Şşşştt Karga kışştt . Gitti oğlum , gel yanıma , gel kollarıma . Ben biliyorum ne yapacağımı !!! Bostan korkuluğu yapıcam çubuk mubuk ne bulursam , asıcam pencere kenarına !!! Hşırtt hışırtt naylon poşetleri de bağlıcam kollarına . Görür o !!!
gizlikoza
Geçenlerde bir gün mutfağa girdim kahve yapıcam kendime , ne göreyim ! Benim Bujim mutfak masasının altına sinmiş tuhaf sesler çıkarıyor , sandalyenin dört bacağı arasında kımıldamadan duruyor . Bir tuhaf bakıyor gözleri , sanki saklanıyormuş da benim gelişimle ortaya çıkmış varlığı gibi .Başıyla minnacık bir uzanıyor dışarı , yukarıya yukarıya bakıyor , aaaa , Karla karşıya tünemiş yine . Aynı yan gözle bakmalar buna . Vallahi bu aşk değil , bizimki bayağı korkuyor . Kız gidiyor , bizimki çıkıyor dışarı . Yeni anladım ben ! Şşşştt Karga kışştt . Gitti oğlum , gel yanıma , gel kollarıma . Ben biliyorum ne yapacağımı !!! Bostan korkuluğu yapıcam çubuk mubuk ne bulursam , asıcam pencere kenarına !!! Hşırtt hışırtt naylon poşetleri de bağlıcam kollarına . Görür o !!!
gizlikoza
Ne Zaman Asansör Beklesem ...
Bu bana mı oluyor yoksa herkese mi bilmiyorum . Ne zaman
asansör çağırsam , asırlık bir bekleyiş içine giriyorum , gel mübarek , gel ! E
, hep mi sıkışır insan , hep mi ? Hatta öyle ki , daha apartmanın dış kapısına
anahtarı soktuğumda başlıyor işkence . Yarım saat daha dışarıda kalsam da , bir
saat önce bu kapının önüne gelsem de aynı şey , hiç değişmiyor . E çocuk da
değilim ki sallanayım :) Bazen gerçi
birileri varsa yanımda yakınımda , sanki ayakkabımın bağı çözülmüş ya da
çizmenin fermuarı sıkışmış gibi aşağı eğiliyorum ki , anlamasın bacaklarımı neden böyle çarpık
tutuyorum diye , elin adamı .
Gerçi bi şarkım
var içimden içimden söylediğim , küçükken babaannemin öğrettiği çişi unutma
şarkım '' hoy hoy hoy gıdı gıdı gıdı '' , bunu defalarca söylüyorum , ama bazen
işte , yine de zorlanıyor insan .
Bu konuda
hatırladığım kabus günüm var bir de çocukluğumdna kalma . 10 yaşındayım , dilim
de pek iyi değil , Türkçe ile geç tanıştım annemin Türk olmamasından dolayı .
Babamla gelmişim 9 yaşımda Türkiye ' ye aşkları bitince . Babam , büyükbabam ,
babaannem , bir de yardımcılarından oluşan neşeli bir aileyiz . Evimiz
Mecidiyeköy ' de o zamanlar , 3 katlı bir ev , daha doğrusu aile bireylerinin
oturduğu 3 katlı apartman . Biz babamla en üst kattayız ama günün büyük
çoğunluğu babaannemin o bahçe katındayım ben . Oyunlar oynuyor benimle ,
kitaplar okuyor bana . Şimdi de duruyor orası aslında Kanal D binası hemen
ilerisinde ama evimiz , artık ev değil , her katında ayrı şirket olan o eski
evlerden ...
Okulda , son derste
aslında gitmeliydim tuvalete . Ama o kadar uzun cümle idi ki o bana , ğ , r,
t v, l , t g,d ,b , l,t,f gibi bir sürü
söylenmesi zor harf dolu uzun bir cümle var ezberimde .
- Öğretmenin
tuvalete gidebilir miyim ? ( ufff , bir sürü şey )
Demedim işte , amaan zaten son dersti . Çıkınca da çocuk
aklı işte , evin önüne gelene kadar da bir şeyim yoktu ki ...
Her zaman evde
olan babaannem yok :(( , zil sessiz , seslenişlerim cevapsız, yardımcı abla
nasıl olmaz , şaşkınım ben . Aklıma geldi birden , yan tarafta bir pencere
vardı , eğer acil bir şey olursa o pencerenin içinde sağa asarlardı anahtarı
biliyorum . Yaşasındı . Bir taraftan da babaannemin çok sıkışınca bu şarkıyı
söyle dediği şarkı hep içimde '' hoy hoy hoy , gıdı gıdı gıdı '' . Ama , ama , ama işte :((( , pis pencere böyle
aşağıdan yukarıya kaldırmalı bir sistemi vardı , böööyle tutup altından ,
yukarı doğru kaydırıyordun ... Kaydırdım , az daha , az daha derken tüm gücümle
, olamaz ! Karın kaslarım artık bana itaat etmiyordu işte :( O ilk damla yok mu
, o kaçmasa hakimdim kendime , hepsi onun yüzünden oldu . İlk damla gitti mi
daha yapacak bir şeyin yok ! Artık pencereyi açmama da gerek yoktu zaten , hem
bir garip huzur , hem de bir garip üzüntü . Kendi katımıza çıkmak en doğrusuydu
artık , güzelce yıkanmak , temiz kıyafetler giymek , bir de ruhumu rahatlatmak
istiyordum sadece ... Babam gelene kadar .
O yüzden ,
asansör kapılarında hep bir panik yaşarım :))
Not ; Ha , o olay ilk ve sondu he biline :))
gizlikoza
GAMYUN ' un Gam Alıcı Noktası
Gamyun diye bir oyun sitesinden bahsedeceğim bugün . Başka bir sitede oyun oynamış biri olarak neden bloguma konu ettiğimi anlatmak istiyorum . Bir sitede oyun oynamanın en güzel yanı , elbette güzel vakit geçirmek , günün yorgunluğunu , stresini almaktır diyebiliriz, ama bu beraberinde bir çok sorunu da evinize almak gibi bir şey . Siz mis gibi oturma odanızda bacaklarınızı uzatmış oyun oynar , bir yandan da çayınızı yudumlarken , durduk yerde taciz edilme tehlikesiyle karşı karşıyasınızdır demektir , özellikle de kadın oyuncu iseniz . İşte bu noktada Gamyun çok özel güvenlik duvarı oluşturmuş . Sürekli on-line olan operatörler ve sistemin özel kurgulanmış şikayet butonu , anında sizi koruyor . Onlarca oyundan istediğinizi huzurla oynuyorsunuz , gamsız hayat :)))
Benim en çok etkilendiğim bölüm ise , sitenin özel bir Blog Duvarı olması . Değil değil , öyle kısa shout out lar değil bunlar , değme edebiyat forumlarına taş çıkarır yazılar düşüyor karşınıza . Bir blog okuma ve yorumlama geleneği var adeta oyuna başlamadan önce oyuncuların . Klasik blog dünyasından bir farkı da şu , yazanlar ve de okuyanlar ve ayrıca yorum ekleyenler , bir şekilde salonlarda karşılaştıklarından , adeta küçük bir sosyal paylaşım sitesi şekline dönüştürüyor orayı , tanışıklık gibi bir nevi . Özellikle blogcuların arada bir uğraması gereken bir oyun sitesi işte , gam alıcı noktası dediğim :)
Benim en çok etkilendiğim bölüm ise , sitenin özel bir Blog Duvarı olması . Değil değil , öyle kısa shout out lar değil bunlar , değme edebiyat forumlarına taş çıkarır yazılar düşüyor karşınıza . Bir blog okuma ve yorumlama geleneği var adeta oyuna başlamadan önce oyuncuların . Klasik blog dünyasından bir farkı da şu , yazanlar ve de okuyanlar ve ayrıca yorum ekleyenler , bir şekilde salonlarda karşılaştıklarından , adeta küçük bir sosyal paylaşım sitesi şekline dönüştürüyor orayı , tanışıklık gibi bir nevi . Özellikle blogcuların arada bir uğraması gereken bir oyun sitesi işte , gam alıcı noktası dediğim :)
2 Mart 2012 Cuma
Alış / Veriş
Senden ötürü , vallahi senden ötürü ! Adını istediğin kadar değiştir , sen gözümde beni tezgaha getirmek isteyen kişisin . Satış elemanıymış , satış danışmanıymış , oymuş , buymuş , neysen o .
Ne zaman bir mağazaya girsem , beni kafaya almak istediğin duygusunu anında yansıtıyorsun bana , yapma bunu kızım yapma , anlıyorsun cebimde param , para yerine geçen kartım var tamam ama , kendi irademle harcamak istiyorum bunu , sana ne !
Kızgınım evet , beğendiğim kazağı almama ramak kala almadım ( aklımda hala orada he , izin günü olsa da o kızın , yarın gitsem alsam ) . Bir kere , daha mağazaya adımımı atar atmaz yapıyorlar ilk hatalarını bu kızlar , ya da kıza benzeyen oğlanlar , onlara da sıra gelecek durun bi .
Ne bakmıştınız demiyorlar mı , şeytan diyor Paşabahçe ' de çorap , Massimo Dutti ' de kase takımı bakıyorum de boz onları . Ama yapmıyorum , her zaman bir ikinci şansı tanımak gerek . Sanki o mağazaya giriş sebebini söyletmezse alışveriş yapılmayacak , onlar da boş yere uğraşacakmış gibi.
- Ne bakmıştınız ?
- Hiiiççç , neye bakmamı önerirsiniz ?
- Hı , nasıl yani ?
-Yani bakmaya değer bir şey varsa önce ona bakayım , sonra gözüme ne çarparsa işte , bakıiim sırayla :))
- Yok, ben sadece yardımcı olmak istemiştim .
- Şimdilik yardıma ihtiyacım yok galiba .
Tezgahtar , kendi kendine ;
( Çattık yaa , kaçıncı müşteri bu , hep de beni bulurlar ha , desen nolur ölür müsün , kazak bakıcam , kırmızı , balıkçı yaka , ya da ne bileyim şöyle yaka böyle düğme beyaz gömlek, ııh !!! Hepsi cins bunların , amaan ilgilenmem olur biter , şuraları düzeltir gibi yapıiim ben en iyisi , mağaza müdürü iş yapıyorum sansın . Ama böyle de olmaz ki , prim nasıl kazanıcam ben . Dur , şu gelen yaşlı teyzeyle ilgileneyim , ukala biri değil o belli .)
- Teyzeciğim hoş geldin , yardımcı olabilir miyim ?
- Ne teyzesi , nasıl söz nasıl karşılama bu , hem yardım lazım olsa torunumla gelirdim di mi ? !
( Allallaa bende bişey var bugün , yok , susayım ben , canları isterse gelir , sorar , alırlar ! )
Bazen düşünüyorum , hiç mi eğitim vermiyorlar bu tezgahtarlara mağazalar . Tamam , içeri girdiğimde karşılanmak isterim ben şahsen , bu bir hoş geldiniz de olabilir , şemsiyenizi şöyle alabilirim , rahat edin de olabilir. Bir ilk temas , bir gördüm sizi mesajı işte . Ama üstüme çullanıp , ne bakıyorsun hemen söyle , kazaksa kazak , pantolonsa pantolon , hemen konuya girelim de olmuyor ki . O yüzden adet olmuş , çok sık duyuyorum mesela '' Yok , dolaşıyorum ben , öylesine '' diyorlar . Kim öylesine dolaşayım diye bir mağazaya girer ki , park mı orası cıvıl cıvıl kuşlar mis gibi temiz hava allalaa. E gezecek , bakacak , elleyecek , severse de giyecek işte . Sonuç ? Beğenirse alacak . O kısmı zaten en berbatı , alırsın ürünü eline , hatta ben bir kaç ürünü toplar girerim , daha bismillah soyunamadan dışarıdan bir ses '' Nasıl oldu , oldu muuuuu ? '' Dersin ki annesi lazımlıkta oturan çocuğa içerden sesleniyor '' Bitti miiiiiiiiiiiiiiii ? '' Offf , offf.
- Yok , daha olmadı ( şeytan diyor , otur kabinde tabureye beklet öööyle ) oldu muuu , yok , ama niyeee :))))
- Af edersiniz yardıma ihtiyacınız var mı ?
- Hayır genellikle kendim soyunurum ( özel durumlar dışında ) , daha giymedim .
Giydiğim gömlek harika , bir de şu hırkayı deneyeyim , bu da oldu güzel güzel tamam , şimdi de şu iki elbiseyi deneyeyim , bu tamam i ama diğerinin bir beden küçüğü tam olur bana denememe gerek yok , çıkınca söylerim bulur , ya bu pantolon ? Off kabinde anlayamıcam bunu , bi çıkayım da şöyle eni konu bakayım aynada kendime . Oh , bunalmıştım iyi ki çıktım .
- Süper olmuş !
- Nasıl süper ?
- E yakışmış demek istedim , beğenmediniz mi yoksa , çok satıyor bu pantolon bu sene .
- Şeyy , bana ne giysem yakışır zaten de ( ukalayım napıiim , o da ukala hem , çok satarmış , gaza getiriyor ) bu cepleri sevmedim ben yanda , erkek pantolonu gibi oldu .
- Ama bu sene cep çok moda kadın pantolonlarında .
( Allahım , ne desem ki , acaba şey desem nasıl olur '' Yaa , iyi o zaman ben seneye alayım pantolon , cepsiz istiyordum ben '' , yok ya olmaz , denmez böyle )
- Cepleri kapattırabilirseniz ?
- Tabii tabii , alabiliriz onları .
- Diğerleri nasıl oldu , görmedik üstünüzde :)
- Güzel , güzel , kabinde giydim onları siz , oldu muu oldu muu derken , alıyorum onları da , sadece şu elbisenin bir küçük bedenini istiyorum o kadar .
- Hay hay ( heh bu da en sevmediğim laftır , hay hay ( hay huy bi söz işte ) )
Sevdi beni . Alış tamam ya , aslında ben de sevdim de , bir kurtulsa şu beni alışverişten soğutan laflarından ...
Ha bir de kız kılıklı oğlanlar var , sağ elleri hafif yukarı dönük dolaşan , kırıta , sırıta konuşan , onlara mahsus mu öyle rol yapın kadınlar rahat davransın mı diyorlar nedir anlamadım . Bir de '' Ayyy o elinizdekiler çok moda bu sene demiyorlar mıııı '' :))) şeytan diyor '' Ah şimdi Paşabahçe ' de alacaktım , elimdeki de sürahi , al sana al sana bu mu moda diye başına başına :))))
Neyse , son girdiğim mağazadan beni soğutan o kız yüzünden o güzelim siyah kazağı alamadım ya , akılm hala orada , yarın önünden yine geçicem , kız yoksa kapıp çıkıcam dışarı :)
( Şu köşedeki siyah , yarın işte , benim olacak )
Ne zaman bir mağazaya girsem , beni kafaya almak istediğin duygusunu anında yansıtıyorsun bana , yapma bunu kızım yapma , anlıyorsun cebimde param , para yerine geçen kartım var tamam ama , kendi irademle harcamak istiyorum bunu , sana ne !
Kızgınım evet , beğendiğim kazağı almama ramak kala almadım ( aklımda hala orada he , izin günü olsa da o kızın , yarın gitsem alsam ) . Bir kere , daha mağazaya adımımı atar atmaz yapıyorlar ilk hatalarını bu kızlar , ya da kıza benzeyen oğlanlar , onlara da sıra gelecek durun bi .
Ne bakmıştınız demiyorlar mı , şeytan diyor Paşabahçe ' de çorap , Massimo Dutti ' de kase takımı bakıyorum de boz onları . Ama yapmıyorum , her zaman bir ikinci şansı tanımak gerek . Sanki o mağazaya giriş sebebini söyletmezse alışveriş yapılmayacak , onlar da boş yere uğraşacakmış gibi.
- Ne bakmıştınız ?
- Hiiiççç , neye bakmamı önerirsiniz ?
- Hı , nasıl yani ?
-Yani bakmaya değer bir şey varsa önce ona bakayım , sonra gözüme ne çarparsa işte , bakıiim sırayla :))
- Yok, ben sadece yardımcı olmak istemiştim .
- Şimdilik yardıma ihtiyacım yok galiba .
Tezgahtar , kendi kendine ;
( Çattık yaa , kaçıncı müşteri bu , hep de beni bulurlar ha , desen nolur ölür müsün , kazak bakıcam , kırmızı , balıkçı yaka , ya da ne bileyim şöyle yaka böyle düğme beyaz gömlek, ııh !!! Hepsi cins bunların , amaan ilgilenmem olur biter , şuraları düzeltir gibi yapıiim ben en iyisi , mağaza müdürü iş yapıyorum sansın . Ama böyle de olmaz ki , prim nasıl kazanıcam ben . Dur , şu gelen yaşlı teyzeyle ilgileneyim , ukala biri değil o belli .)
- Teyzeciğim hoş geldin , yardımcı olabilir miyim ?
- Ne teyzesi , nasıl söz nasıl karşılama bu , hem yardım lazım olsa torunumla gelirdim di mi ? !
( Allallaa bende bişey var bugün , yok , susayım ben , canları isterse gelir , sorar , alırlar ! )
Bazen düşünüyorum , hiç mi eğitim vermiyorlar bu tezgahtarlara mağazalar . Tamam , içeri girdiğimde karşılanmak isterim ben şahsen , bu bir hoş geldiniz de olabilir , şemsiyenizi şöyle alabilirim , rahat edin de olabilir. Bir ilk temas , bir gördüm sizi mesajı işte . Ama üstüme çullanıp , ne bakıyorsun hemen söyle , kazaksa kazak , pantolonsa pantolon , hemen konuya girelim de olmuyor ki . O yüzden adet olmuş , çok sık duyuyorum mesela '' Yok , dolaşıyorum ben , öylesine '' diyorlar . Kim öylesine dolaşayım diye bir mağazaya girer ki , park mı orası cıvıl cıvıl kuşlar mis gibi temiz hava allalaa. E gezecek , bakacak , elleyecek , severse de giyecek işte . Sonuç ? Beğenirse alacak . O kısmı zaten en berbatı , alırsın ürünü eline , hatta ben bir kaç ürünü toplar girerim , daha bismillah soyunamadan dışarıdan bir ses '' Nasıl oldu , oldu muuuuu ? '' Dersin ki annesi lazımlıkta oturan çocuğa içerden sesleniyor '' Bitti miiiiiiiiiiiiiiii ? '' Offf , offf.
- Yok , daha olmadı ( şeytan diyor , otur kabinde tabureye beklet öööyle ) oldu muuu , yok , ama niyeee :))))
- Af edersiniz yardıma ihtiyacınız var mı ?
- Hayır genellikle kendim soyunurum ( özel durumlar dışında ) , daha giymedim .
Giydiğim gömlek harika , bir de şu hırkayı deneyeyim , bu da oldu güzel güzel tamam , şimdi de şu iki elbiseyi deneyeyim , bu tamam i ama diğerinin bir beden küçüğü tam olur bana denememe gerek yok , çıkınca söylerim bulur , ya bu pantolon ? Off kabinde anlayamıcam bunu , bi çıkayım da şöyle eni konu bakayım aynada kendime . Oh , bunalmıştım iyi ki çıktım .
- Süper olmuş !
- Nasıl süper ?
- E yakışmış demek istedim , beğenmediniz mi yoksa , çok satıyor bu pantolon bu sene .
- Şeyy , bana ne giysem yakışır zaten de ( ukalayım napıiim , o da ukala hem , çok satarmış , gaza getiriyor ) bu cepleri sevmedim ben yanda , erkek pantolonu gibi oldu .
- Ama bu sene cep çok moda kadın pantolonlarında .
( Allahım , ne desem ki , acaba şey desem nasıl olur '' Yaa , iyi o zaman ben seneye alayım pantolon , cepsiz istiyordum ben '' , yok ya olmaz , denmez böyle )
- Cepleri kapattırabilirseniz ?
- Tabii tabii , alabiliriz onları .
- Diğerleri nasıl oldu , görmedik üstünüzde :)
- Güzel , güzel , kabinde giydim onları siz , oldu muu oldu muu derken , alıyorum onları da , sadece şu elbisenin bir küçük bedenini istiyorum o kadar .
- Hay hay ( heh bu da en sevmediğim laftır , hay hay ( hay huy bi söz işte ) )
Sevdi beni . Alış tamam ya , aslında ben de sevdim de , bir kurtulsa şu beni alışverişten soğutan laflarından ...
Ha bir de kız kılıklı oğlanlar var , sağ elleri hafif yukarı dönük dolaşan , kırıta , sırıta konuşan , onlara mahsus mu öyle rol yapın kadınlar rahat davransın mı diyorlar nedir anlamadım . Bir de '' Ayyy o elinizdekiler çok moda bu sene demiyorlar mıııı '' :))) şeytan diyor '' Ah şimdi Paşabahçe ' de alacaktım , elimdeki de sürahi , al sana al sana bu mu moda diye başına başına :))))
Neyse , son girdiğim mağazadan beni soğutan o kız yüzünden o güzelim siyah kazağı alamadım ya , akılm hala orada , yarın önünden yine geçicem , kız yoksa kapıp çıkıcam dışarı :)
( Şu köşedeki siyah , yarın işte , benim olacak )
1 Mart 2012 Perşembe
Rüya Gibiydi , Masal oldu
Baktı bana ...
Gözleri değildi bakan , kalbinden görüyordu sanki içimi . Söylenmeden anlar gibi , konuşmadan bilir gibiydi içimi . Sormuyordu zaten , bilir gibi oluşuna veriyordum ben de . Dile getirilmemiş kelimelerin denizinde yüzmeyi , dalgalandıkça kıyıya atılacak nafile çabalar görüyordum bir de ... Deniz de denizdi ama , günü gününe uymayan , bir gün sakin , bir gün deli , bir gün coşkun , bir gün kırılgan . Yansımalarında coşuyor , susuyor , konuşuyor , gelip gidiyordu işte . Ben gibi . Coşkun , suskun , bazen de durgun ...
Baktı bana ...
Kaçırdım bu kez gözlerimi . Ya gizleyemezsem , ya anlarsa '' O ' nu ne çok sevdiğimi '' ya da '' O ' nu hiç sevmediğimi . '' ... Gitmesin istiyordum , ama bilmesin de ...
Son cümlem ezberimde , söylemeden susuyordum ;
Rüya gibiydi , ama masal oldu ...
Gözleri değildi bakan , kalbinden görüyordu sanki içimi . Söylenmeden anlar gibi , konuşmadan bilir gibiydi içimi . Sormuyordu zaten , bilir gibi oluşuna veriyordum ben de . Dile getirilmemiş kelimelerin denizinde yüzmeyi , dalgalandıkça kıyıya atılacak nafile çabalar görüyordum bir de ... Deniz de denizdi ama , günü gününe uymayan , bir gün sakin , bir gün deli , bir gün coşkun , bir gün kırılgan . Yansımalarında coşuyor , susuyor , konuşuyor , gelip gidiyordu işte . Ben gibi . Coşkun , suskun , bazen de durgun ...
Baktı bana ...
Kaçırdım bu kez gözlerimi . Ya gizleyemezsem , ya anlarsa '' O ' nu ne çok sevdiğimi '' ya da '' O ' nu hiç sevmediğimi . '' ... Gitmesin istiyordum , ama bilmesin de ...
Son cümlem ezberimde , söylemeden susuyordum ;
Rüya gibiydi , ama masal oldu ...
Aşka Başka Bir Tarif
Öyküsü bir baharda baslar bülbülün
Derdi ilhamdır ,verdigi gülün…
Biter bahar , geçer yaz , solar gül de….
Yine de bir baska bahara …
Yeniden hazırlanır o meshur dün…
Çiçek gibi görünse de aşkı arının,
Derdi baldır ,bahanesi yarının…
Hangi Aslı , hangi,Leyla , hangi Şirin….
Geçebilmiş ki öteye..?
Ilhamından baska bu siirin…
Bin türlü tarifi verilmiş te aşka..
Baska baska…..
Unutulumus asıl tarif ;
Ermek yoktur vuslata .
En en en en güzel aşkta..
Ermek yoktur vuslata….gizlikozada bir TırTıl
18 Yaşıma Şiir
Güzel yaşım, on sekizim, tayım , ceylanım,
Baban, en büyük kahramanın olduğundan,
Baban gibi bir kahraman bulmaya çalışıyorsun, yok ki…
Aşk her şeye değer, hallederim sanıyorsun,
Aşkın eşi, eşiti yok ki…
Kendi aşkını, en büyük aşk görüyorsun….
Aşkın çeşiti yok ki…
Son söz hep senin olsun istiyorsun,
Bu her zaman mümkün değil ki…
En büyük heyecanlar, konuşurken değil,
Suskunken doruğa ulaşır .
Daha öğrenmedin ki …
Kulak ver doğaya , dinle bir ,
Günbatımına bak , gurubu izle
Karın yağışını, ırmakların akışını bir duy…
Suskunlukta dinlediğin seslere kulak verirsen eğer,
Mucizeler kapısından girebilir,
Aşkın bir mucize olmadığını anlayabilirsin…
Herkesi sevmeye çalışırken, kendini unutuyorsun,
Senin de bir eşin benzerin yok ki…
gizlikoza
29 Şubat 2012 Çarşamba
NEY
NEY ,
Sana yazıyorum bugün ...
Aramızda kalsın ama , en çok sen etkiliyorsun beni . Binlerce ses arasında bile seni uzaktan duymam yetiyor bana , bırakıp her şeyi , herkesi , sadece seni dinleyebiliyorum biliyor musun . Ve kimse de anlamıyor bunu , seni çok sevdiğimi . Söylersem sanki büyümüz bozulacak , onlar da sevecek seni sanıyorum , ya severlerse ? İstemiyorum bunu ben … Yalnız kalamayız o zaman işte , korkuyorum . Bir Ney dinlesek diyecekler , yanlarında ben, öyle kalakalacak , bir şey diyemeyecek ve belki de ellerinde birer kadeh bir şey olacak , şerefe diyecekler diye korkuyorum … Hayır ! Bu öyle dinlenmez ki ! Gidin siz , başka şey dinleyin …
Anlat bana NEY , konuş benimle . Nasıl bu denli içten çıkıyor o sesler senden , hafif incecik bir kamışken mi kestiler seni söyler misin ?
Ağlamak değil bende yarattığın duygu , çok daha ötesi var bunun . Huzur karışmış hüzün desem , hayır , tam bu da değil aslında … Anlatabilmeni ne çok isterdim biliyor musun ? Efsanelerin var hani , kesildiğin sazlıklara duyduğun özlemmiş , hasretinmiş senin bu , ana vatanına , öyle mi Ney?
Kesip delik deşik ettikleri bedeninin haykırışı mı içimi yakan sesin ? Bir ilahi aşkına mı uzanmak istiyorsun yoksa her dokunuşlarında sana ?
Anladım ben , sen de sevmiyorsun duygularını anlatmayı . Dinlesinler ,duysunlar ama çok da bilmesinler istiyorsun seni . Olur ya bir gün istersin , anlatmak gelir içinden , bana anlat olur mu , kimselere söylemem söz … Ney …
Dinle ;http://www.youtube.com/watch?v=mody7Mxl4BU&feature=related
27 Şubat 2012 Pazartesi
Yaşasın Yalan Söyledim
Evet , söyledim ne var . Hem öğrendim ki yalan söylemeyi , hiç zor değilmiş bir de , öğrendim . Canımın çekmediği , içimin istemediği şeyleri yapmamayı da yeni öğrendim ben . Yok , her şeyi geç öğrenmem , ilk anlatılışta , ilk kelimede anlarım daha konunun nereye gideceğini , akıllıyımdır . Da , yalan zordu biraz . İlk başta yapamayacağımı sandım , bi korktum , ya anlarlarsa ?
Anlamadılar ... Yaşasın !!! Nay nana nana naay , bi daha denicem hem , bu da olursa tamamdır :))
Sabah uyandığımda ( o gün ) hiç keyfim yoktu , hani mıyır mıyır ev kedisi gibi sağa sola uzanayım , ayaklarımı uzatayım , kendimi esneteyim , içim çeksin kitap okuyayım , çekmesin uyuyayım günlerinden bir gün işte . Hane neşeli , ne yapsalar , nereye gitseler derdindeler . Hadi TırTılmışşş , kalkıp gidilsinmiş oraya buraya ! Uff , nasıl reddetsem de bana dokunmasalar . Hem kırılmasınlar istiyorum, hem de gitmemek . E ikisi aynı eylemde buluşmuyor ... Derken , içimde bir heyecan '' söyle hadi , söyle bak , bir dene nasıl rahatlayacaksın , hem bir kerecikten bir şey olmaz ki '' dedi bir ses .
Dedim ;
- Hasta oluyorum galiba , bir kırıklık var üstümde , gelmesem ben ?
- Aaaa , sen böyle yapmazdın , hadi ya , açılırsın bak , iyi gelir belki .
- Yok , içim titriyor , daha kötü olmayayım , ben gelmicem , hayır .
Bir hayır deyişim var ki , tek kelime edemedi kimse , bir de söylerken azıcık gözlerimi kıstım , omuzlarımı çektim , ellerimi böööyle kavuşturdum , sanki bir ısrar hamlesi yaparlarsa düşüverecekmişim gibi yere :))) Yuttular vallahi . Ohhh bee , gittiler hepsi , misss gibi yalnızlık kaldı bana , en temizinden . Tra lala la laaaa .
Kapı kapanır kapanmaz kalktım , giyindim , iki de süs yanağıma gözüme , harika görünüyorum . Kahve yaptım kendime , müziği açtım sessizce , gözlerimi kapadım ...
Dinledim , dinledim , dinledim ... Bir daha bir daha ... Ve '' Bize Kalan Nedir ? '' dedim ...
Söylesene , nedir ? Dinle de söyle ama ...
http://www.youtube.com/watch?v=Eqr2UbYT2GU&noredirect=1
Anlamadılar ... Yaşasın !!! Nay nana nana naay , bi daha denicem hem , bu da olursa tamamdır :))
Sabah uyandığımda ( o gün ) hiç keyfim yoktu , hani mıyır mıyır ev kedisi gibi sağa sola uzanayım , ayaklarımı uzatayım , kendimi esneteyim , içim çeksin kitap okuyayım , çekmesin uyuyayım günlerinden bir gün işte . Hane neşeli , ne yapsalar , nereye gitseler derdindeler . Hadi TırTılmışşş , kalkıp gidilsinmiş oraya buraya ! Uff , nasıl reddetsem de bana dokunmasalar . Hem kırılmasınlar istiyorum, hem de gitmemek . E ikisi aynı eylemde buluşmuyor ... Derken , içimde bir heyecan '' söyle hadi , söyle bak , bir dene nasıl rahatlayacaksın , hem bir kerecikten bir şey olmaz ki '' dedi bir ses .
Dedim ;
- Hasta oluyorum galiba , bir kırıklık var üstümde , gelmesem ben ?
- Aaaa , sen böyle yapmazdın , hadi ya , açılırsın bak , iyi gelir belki .
- Yok , içim titriyor , daha kötü olmayayım , ben gelmicem , hayır .
Bir hayır deyişim var ki , tek kelime edemedi kimse , bir de söylerken azıcık gözlerimi kıstım , omuzlarımı çektim , ellerimi böööyle kavuşturdum , sanki bir ısrar hamlesi yaparlarsa düşüverecekmişim gibi yere :))) Yuttular vallahi . Ohhh bee , gittiler hepsi , misss gibi yalnızlık kaldı bana , en temizinden . Tra lala la laaaa .
Kapı kapanır kapanmaz kalktım , giyindim , iki de süs yanağıma gözüme , harika görünüyorum . Kahve yaptım kendime , müziği açtım sessizce , gözlerimi kapadım ...
Dinledim , dinledim , dinledim ... Bir daha bir daha ... Ve '' Bize Kalan Nedir ? '' dedim ...
Söylesene , nedir ? Dinle de söyle ama ...
http://www.youtube.com/watch?v=Eqr2UbYT2GU&noredirect=1
25 Şubat 2012 Cumartesi
23.Yüzyılı Hayal Ettim de
Hayallerimin sınırı yok bu aralar . Yüz nakli tamam , kol bacak da takabildik , ala . Farelerde kulak yetiştiriyoruz , kulağı alıp Hasan Ustaya takıcaz, duymasa da olur , ilerde duyanını da yaparız . Genetiğiyle azıcık oynadın mı , fasulyeden karpuz yaparız , sinekten manda . E bizim türkülerde hep bir mantık vardır zaten , yok mudur ?
Manda yuva yapmış söğüt dalına , amman aman ,
Yavrusunu sinek kapmış , gördün mü amanin aman ...
Yurdum bunu önceden gördü de yaptı bu türküleri dimi :)
Olmayacak mı sanıyorsunuz , e tabii siz o kadar yaşayamayacaksınız , kökünüz alınmadı tabii , aaaa siz de benim gibi köksüz bağsız mısınız yoksa , bir dereden bir tepeden mi anneniz babanız sizin de . Olsun olsun üzülmeyin , yakında herkes kendi kök hücresini yedekleyecek , ne lazım , mide mi mesela ? Durun ya ...
'' Bir haftada kökten mide hazırlanır '' ilanı görmüştüm ben geçenlerde diyecek arkadaşınız . Ala :))
Hayal et ;
Kasaba gittin ,
- Kök nesil bir süt dana Ali abi , antibiyotiksiz bir de tavuk alacaktım.
- Yeğenim bunların hepsinde antibiyotik var artık , boşa direnmenin anlamı yok , bunlar temiz tavuklar , hem ilacın kendisi daha pahalı eczanelerde , iyisi mi hem beslen hem tedavi ol işte .
Yok , daha fazla uzatmadan örnekleri , hayal edelim 23. yüzyılı hadi . Bunlar 21 - 22 . yüzyıl çileleri ,ara geçiş dönemi kayıtlarımız ...
Yıl 2312 ;
Dünyanın hiç bir yerinde şehir, kasaba kalmadı . Herkes köylerde yaşıyor . Kendi tavuğu yumurtadan kesilen her köylü , sormadan komşusunun kümesinden yumurta alıyor . Şişe diye bir şey olmadığından , tasını kapan ,ineği olan komşusundan sütünü alıp evine götürüyor .Sebzede böyle bir durum yok , herkesin bahçesi zaten sebze dolu . Market , kasap , şarküteri gibi tüm dükkanlar '' bir zamanlar '' sınıfına girdiğinden '' redundant'' meslekler haline geldi , bu işten para kazananlar da zaten başka mesleklere yöneldiler. Doğal gazın , doğal olmadığı zaten 21. yüzyılda anlaşıldığından ısınmak için yine herkes ormana gidiyor. Baltalar elimizde , uzun ip belimizde türküsü yeniden moda oluyor . Tarkan söylüyor yine ama O da doğal yaşadığından adı artık Terkan zaten . Yaşayacak çocuk doğduğundan , düşüklere müdahale yok ! Doğal seleksiyon ...
Hayal et , haydi hayal et ...
gizlikoza
Manda yuva yapmış söğüt dalına , amman aman ,
Yavrusunu sinek kapmış , gördün mü amanin aman ...
Yurdum bunu önceden gördü de yaptı bu türküleri dimi :)
Olmayacak mı sanıyorsunuz , e tabii siz o kadar yaşayamayacaksınız , kökünüz alınmadı tabii , aaaa siz de benim gibi köksüz bağsız mısınız yoksa , bir dereden bir tepeden mi anneniz babanız sizin de . Olsun olsun üzülmeyin , yakında herkes kendi kök hücresini yedekleyecek , ne lazım , mide mi mesela ? Durun ya ...
'' Bir haftada kökten mide hazırlanır '' ilanı görmüştüm ben geçenlerde diyecek arkadaşınız . Ala :))
Hayal et ;
Kasaba gittin ,
- Kök nesil bir süt dana Ali abi , antibiyotiksiz bir de tavuk alacaktım.
- Yeğenim bunların hepsinde antibiyotik var artık , boşa direnmenin anlamı yok , bunlar temiz tavuklar , hem ilacın kendisi daha pahalı eczanelerde , iyisi mi hem beslen hem tedavi ol işte .
Yok , daha fazla uzatmadan örnekleri , hayal edelim 23. yüzyılı hadi . Bunlar 21 - 22 . yüzyıl çileleri ,ara geçiş dönemi kayıtlarımız ...
Yıl 2312 ;
Dünyanın hiç bir yerinde şehir, kasaba kalmadı . Herkes köylerde yaşıyor . Kendi tavuğu yumurtadan kesilen her köylü , sormadan komşusunun kümesinden yumurta alıyor . Şişe diye bir şey olmadığından , tasını kapan ,ineği olan komşusundan sütünü alıp evine götürüyor .Sebzede böyle bir durum yok , herkesin bahçesi zaten sebze dolu . Market , kasap , şarküteri gibi tüm dükkanlar '' bir zamanlar '' sınıfına girdiğinden '' redundant'' meslekler haline geldi , bu işten para kazananlar da zaten başka mesleklere yöneldiler. Doğal gazın , doğal olmadığı zaten 21. yüzyılda anlaşıldığından ısınmak için yine herkes ormana gidiyor. Baltalar elimizde , uzun ip belimizde türküsü yeniden moda oluyor . Tarkan söylüyor yine ama O da doğal yaşadığından adı artık Terkan zaten . Yaşayacak çocuk doğduğundan , düşüklere müdahale yok ! Doğal seleksiyon ...
Hayal et , haydi hayal et ...
gizlikoza
24 Şubat 2012 Cuma
Olur Ya
Olur ya bir gün kaybederiz birbirimizi ,
Olur ya , o gün öyle ani ,öyle hesapsız kitapsız gelir ki sonsözsüz kayboluveririz ortadan ,
Olur ya, hayatımızın son anı gibi bir vedaya bile vaktimiz olmaz .
Olur ya, vedasız çekip gidebilenlerdenizdir hani , vedaları sevmediğimizden ...
Ve hani olur ya , bir gün defterlerimiz saçılıverir yerlere , bir tuhaf çarpışma anında ...
Sanki bir yerlerden tanışıyormuşuz gibi oluruz hani...
Ya da bir ses , bir söz aşina gelir bir yerlerden...
Sakın tanışıklık gösterme , söyleme sakın yerini kozanın kimselere ...
Ve sakın okuma içindekileri o diğerlerine ,
Ama sen gülümse ,
Sen gülümse ...
gizlikoza
Olur ya , o gün öyle ani ,öyle hesapsız kitapsız gelir ki sonsözsüz kayboluveririz ortadan ,
Olur ya, hayatımızın son anı gibi bir vedaya bile vaktimiz olmaz .
Olur ya, vedasız çekip gidebilenlerdenizdir hani , vedaları sevmediğimizden ...
Ve hani olur ya , bir gün defterlerimiz saçılıverir yerlere , bir tuhaf çarpışma anında ...
Sanki bir yerlerden tanışıyormuşuz gibi oluruz hani...
Ya da bir ses , bir söz aşina gelir bir yerlerden...
Sakın tanışıklık gösterme , söyleme sakın yerini kozanın kimselere ...
Ve sakın okuma içindekileri o diğerlerine ,
Ama sen gülümse ,
Sen gülümse ...
gizlikoza
23 Şubat 2012 Perşembe
BAAKK BAAK KUŞA BAK
Derler . Bakarsın saf saf ağzın bir karış açık. Yutarsın kaşık dolusu çorbayı anında. Büyüklerin seni ilk şapşal yerine koydukları denemedir bu. Baktılar ki yutuyorsun devam. Sen sonuna doğru ayılırsın, başını çevirirsin o hamleye . Ama başka yöntemleri de vardır , sende denenmediği için bilmezsin , yine yutarsın. Şapşalsın sen işte yuttun . En sevdiğin oyuncağını sallarlar havada , tam tutayım dersin , tutamaz, ama yutarsın.
Düşersin. Canın yanar, doya doya ağlasan geçecek , ağlatmazlar seni . Şöyle ağız dolusu bi auuuuu yapmaya kalkıştığın o saniye koşarlar hemen , '' baak baak kim geldi baban mı o ? '' derler , bakarsın , baba maba yok. Üflerler sonra yaranı , geçti geçti bak , bi öpeyim geçsin derler . Komiklikler yaparlar , hatta yine kuşlardan medet umarlar , sustururlar seni. Off , çoğu aptal bu büyüklerin . Ama belli etme sen yine . Etme de , büyüyünce sen öyle yapma olur mu ?
Büyüyünce de unutma bunları . Unutma da '' keşke hep çocuk kalsaydım '' deme bak. Hatırla işte nelere maruz kaldığını.
' Ben şimdi bakkala gidiceem , sana çikolata alıp gelicem , sen uslu uslu oyna '
Bekle ki akşam olsun , sapsalsın sen ya, ne vakitten anlıyorsun ne de nakitten. Koca günün karı o minnacık çikolata mı , hayır ! Bunun için tüm gün çalışılır mı , hayır ! Öğreneceksin bunları.
Büyürsün. Canını yine yakarlar , ne kuş bulursun bakacak, ne de yaralarını geçirecek öpücüğün tılsımı ...
Öyle bir üzerler ki seni, ummadığın anda , ummadığın yerde .. Gafil avlamak üzerine gelişmiş bir lugatla , hangi dilden olduğunu bile anlayamadığın kelimelerle. Sen o dili hiç öğrenemeyeceksin. Çünkü o kişileri sen hiç tanımıyorsun . Onlar da seni asla tanıyamayacak.
Hem hatırlasana , küçükken ne yapardın ağlamamak için ? Gözlerini aç kapa , aç kapa . Oldu işte bak , ağlamadın. Aferin sana... Geçti. Hem ağlamazsan , söz , attaya götürücem seni :( Hadi ama TırTıl , yapmaaaa :((
gizlikoza
21 Şubat 2012 Salı
Neden Koza ?
Koza , gizli bir mabed gibi gelir bana . Kimsenin seni rahatsız etmeyeceği , '' ayy canım ya , ne şeker şeysin sen öyle '' ya da '' noluyor bu aralar neşenden geçilmiyor ( ya da tam tersi , ' neyin var durgun görünüyorsun bu aralar ' ) demeyeceği gizli bir sığınak gibi . Koza , benim bir anlamda ruhumu şarj etme yerim kısacası . Benden başka hiç kimse şarj edemez çünkü beni , beyhude gayretler , nafile ilgilerle ne kırılmış kalbim düzelebilir ne de enerjim eski haline gelebilir. En iyisi mi girersin kozacığına , kısa ya da uzun kendinizce gerekli zamanı doldurunca çıkarsın en kelebek halinle ... Iki sakıncası var kozaya girmenin , bilnmesi gerekir . Çok kalmayacaksın mesela . Tamiratı en hızlı yapıp çıkacaksın ki işe yarasın , yoksa meraklılar anlarlar bulurlarsa kozanı , ipek derdine düşer haşlayıverirler seni . Kendi kozanda ölür gidersin de ruhları duymaz . Ya gümüş hançer , ya ipek urgan misali , eğer bir fayda sağlamayacaksa , bu hançer bari senin kendi hançerin olsun değil mi ama , elin ipek urganına ne gerek var .? Ikincisi , sen oraya enerji toplamaya girdin , yok öyle çok kalmak orada ! Çıkacak ve uçacaksın . Uçmak şart ...!
Bu yüzden gizlikoza burası . Bildiklerimi öğreteceğim , bilemediklerimi soracağım bir sığınak işte . Hani uçmak dedim ya , uçan biri ancak uçurabilir etrafındakileri . Göçmen kuşların öyküsünü bilirsiniz ... Topluca uçarlar sıcak ülkelere . Başa en güçlü kuş geçer tek başına , ardından diğerleri binlerce ... Baştaki kuş kanat çırptıkça oluşan hava akımı diğerlerine kolaylık sağlar , daha az yorulur , ve bu yorulan kuşun dinlenmek için en arkaya geçmesiyle sürer gider . İşin mantık ve fizik kuralı budur . Ha , bu arada içlerinden bir kuş yaralandığında ya da hastalandığında gruptan iki kuş onunla beraber ayrılır kafileden . O kuş iyileşene kadar bırakmazlar onu , ta ki düzelene ve başka bir kafile gelene kadar beklerler ve yola yine koca bir grupla devam ederler . Biz gibi ...
Bu yüzden gizlikoza burası . Bildiklerimi öğreteceğim , bilemediklerimi soracağım bir sığınak işte . Hani uçmak dedim ya , uçan biri ancak uçurabilir etrafındakileri . Göçmen kuşların öyküsünü bilirsiniz ... Topluca uçarlar sıcak ülkelere . Başa en güçlü kuş geçer tek başına , ardından diğerleri binlerce ... Baştaki kuş kanat çırptıkça oluşan hava akımı diğerlerine kolaylık sağlar , daha az yorulur , ve bu yorulan kuşun dinlenmek için en arkaya geçmesiyle sürer gider . İşin mantık ve fizik kuralı budur . Ha , bu arada içlerinden bir kuş yaralandığında ya da hastalandığında gruptan iki kuş onunla beraber ayrılır kafileden . O kuş iyileşene kadar bırakmazlar onu , ta ki düzelene ve başka bir kafile gelene kadar beklerler ve yola yine koca bir grupla devam ederler . Biz gibi ...
20 Şubat 2012 Pazartesi
Ben Anlarım
Bir kırlangıç ol, gel pencereme..
Varsın olmasın kanadın kolun..
Altı aymış ömrün,öyle mi?
Kalamazmıssın çok ,kime ne..?
Suçluymussun,
Kırıkmış kanadın kolun..
Bakamazmıssın yüzüme,
Öyle diyorlar..
Kızgınım çok,kırıldım çok..
Doğru diyorlar..
Buz gibi suda yakmıssın beni..
Hem donmuşum,hem yanmışım,öyle mi?
Geçer demişsin,,yine mi?
Bak yüzüme,.bak hadi,,ben söylerim…
Bir kırlangıç ol,gel pencereme…
Konacak mı,gidecek mi,ben anlarım…
Olacak mı ölecek mi,ben söylerim…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)